31 Mayıs 2012 Perşembe

YÜREĞİMDE TAŞIDIĞIM ŞEHİRLER ; PRAG

Prag ; o bir kraliçe, soylu , zarif ve mağrur . Soğukkanlı ve emreden . Kendini yaşayan , kendinden başka kimseyi görmeyen , kimseye güvenmeyen , katı kurallı ve aristokrat Prag . Geri kafalı bir Ortaçağ kenti ama , burası Avrupa'nın tartışmasız "Başkenti" !
Tepeden tırnağa dişi , tepeden tırnağa acımasız ve bencil. O kadar bencil ki bu Kadın , her sokakta , her cafede , her dükkanda , her köprüde ruhunuzu doyurur önce , yavaş yavaş ele geçirir  benliğinizi . Buyurgan tavrıyla bir bakmışsınız sırılsıklam aşıksınız tutku ile . Kraliçe Prag , Şehri Sonuna kadar Savunan Müridler Tapınağıdır .

Yanınızda illa Franz KAFKA , bir Prag kedisi , bir de sevdiğiniz olmalı dolaşırken bu aşık olduğunuz Kadında . Muhtemelen , Vltava nehrini dinlerken , Charles Köprüsü üzerinde , öpmek isteyeceksiniz yanınızdakileri aşkla . Sevdasız kabullenmez sizi bu Kadın ve açmaz kollarını sizi sarıp sarmalamak için . Buram buram romantizm tüten Prag , kahvenizi yudumlarken Astronomik  Saat Kulesinin bir kez daha zamanı durdurmasına tanıklık etmenize ancak bu şartla izin verir Eski Meydanda . Aşkı ve ölümü çalar , her saat başı Astronomik saat . Aşkın , Ölümü yeneceğini hissederek kalkarsınız cafeden ve içinizde karşı koyamadığınız sağanak , köşe başından aldığınız şemsiyeye Kitap , CD ve Kuklaları doldurursunuz . Prag'da , bütün "minimalistliğinizi" tahta kuklalarla yitirirsiniz , kalabalık dönersiniz yaşadığınız şehre . Hele,  Anarşist Don Quijote ise hayatınızı alt üst eden Kukla . Nereye sığdıracağınızı düşünmeden sadeleştirdiğiniz evinizde , kocaman bir paketle çıkarsınız dükkandan . Sonra ... Sonrası malum ... Eve varana kadar elinizde Anarşizmin en tekil komik kahramanı ile aldatmaya başlarsınız sevdiğinizi gizli saklı .
Sonra gözünüz Aslan Asker Svejk'a takılır ve o anda Don Quijote'u bile unutuverirsiniz ... Artık , bir elinizde Don Quijote , bir elinizde Svejk yeni bir kahraman görene kadar dolaşır durursunuz Kraliçenin kollarında .
                                                                     Aslan Asker Svayk kapak.jpg
Kaçınılmaz son geldiğinde alelacele binersiniz Uçağa , kaçarak , çünkü , heran fikriniz değişebilir , kopmak çok zor bu kentten . Başka bir sevdadır Prag , müridleri için . Başka bir zaman , başka bir kimlik . Tanıdığım herkes ile bir Prag maceram olsun istiyorum , bir Prag Maceranız olsun sizin de sevdiklerinizle yaşayacağınız  . 



Prag , kesinlikle O mağrur bir Kraliçe ... 

27 Mayıs 2012 Pazar

SESİNE DOKUNMAK SESİME DOKUNMAK

Neden kavga ediyorsunuz hiç durmadan !!! Düşündünüz mü ?
Sesine dokunuyorsun kavga ederken çünkü . Birbirinize ancak o zaman bakıyorsunuz , kavga ederken .
Bağırırken görüyorsun , bir çizgi daha oluşmuş gözünün kenarında . Aynı evde , aynı mekanda, çok az görüşüyorsunuz kavga etmeden .  
Çok büyük bir nedeni var avaz avaz seslerinizin yani . Birbirinizi unuttuğunuzu hatırlatıyor , sesinizi hatırlatıyor , insan olduğunuzu , var olduğunuzu . Ne güzel varsınız , dokunuyor sesiniz bağırırken , elleriniz hiç olmadığı kadar titriyor ama , bu yüreğinizin "gel git"'leri aslında  . Yüreğiniz "gel"'deyken kavga ediyorsunuz , "git" olduğunda duruluyor ortalık , artık iki yanlızlık , bir evde yaşıyorsunuz  . O , spor seyrediyor sonrasında , ya da vurup kapıyı çıkıyor , sen , ya arkadaşına pişmanlıklarını döküyorsun telefonda , ya da elindeki kitap neyse artık , sayfalarına gömülüyorsun . Taaaa ki , birbirinize yabancı olduğunuzda yeniden , büyük bir kavga kopana kadar aranızda . Gözlerinin tam da içine bakarak , çıldırmış vaziyette bağırıyorsun . "DEFOL GİT HAYATIMDAN" ... Tercümesi , "AŞKIM YA SENİ ÇOK SEVİYORUM ; SAKIN BENİ BIRAKMA" 

HAYAT ; "Varolduğunuzu hissettirecek kadar uzun ama , yetişemeyeceğiniz kadar kısa" aslında... 

Kavga etmeden söyleyebilseniz Özlediğinizi ve Onsuz bir hayatı düşleyemediğinizi  ... Hergün görebilseniz , kaç kelime kullanmış cümlelerini kurarken , ya da kaç bardak su içmiş susuzluğuna , kaç kediyi görmüş o gün gözleri ve nasıl beklemiş buluşma saatlerinizi . Evde , sofrada görebilseniz hayallerinizi ve umutlarınızı birbirinizin . 
Daha güzel "Kavga edeceksiniz" bir dokunabilseniz birbirinizi ürkütmeden , birbirinize rağmen ...

25 Mayıs 2012 Cuma

ELS QUADRE GATS yada 4 CATS yani 4 KEDİ RESTAURANT


Flamenco bitip Palau Musica'nın fotoğraflarını çekmeye doyduğumuz zaman karnımız acıktı, adres belliydi bu defa. Şapkamızı, Gaudi ve Pablo Picasso'nun tercihine çıkartmak istiyorduk ki bunun anlamı 4 Cats’e gideceğimizdi. 

4 Cats ( Katalanca adı : Els Quadre Gats ), 1897 yılından beri faaliyette olan cafe-restaurant, dönemin bohem sanatçılarının yanısıra Gaudi, Casas ve Picasso da müdavimlerinden.

İşte 4 Cats Cafe-Restaurant   http://www.4gats.com/  


1897 yılında Casa Marti’nin zemin katında açılmış 4 Cats. 


Ramon Casas ve Pere Romeu Tandem’de

Resmin orijinali Barselona’da "The National Art Museum of Catalonia"’da sergileniyor. Resmin sağ üst köşesinde "to ride a bike, you can't go with your back straight” (Bisikleti sırtın dik süremezsin) yazıyor. 

Resmin kopyası ise hem duvarda hem de kullanılan eşyaların üzerinde.   



Burası Picasso'nun müdavimi olduğu ve hatta ilk sergisini açtığı entellektüel ortamı olan sanatçıların buluşma yeri aynı zamanda yani Barcelona'daki önemli cafe - restaurantlardan. 

Masanıza oturunca önce zeytin servis ediliyor. 4 cats de tercihim " escalivada ( roast pepper, onion and eggplant ) with tuna oldu, sevgili erikhirsizi.blogspot.com ise  "spinach and ricotta ravioli with cheese cream" ısmarladı. Birer kadeh beyaz ve kırmızı şarap içtik sonrasında da kahvelerimiz geldi. Amaç yemek yemek değil Pisacco'nun teneffüs ettiği havayı teneffüs etmek :))  

4 Cats'den çıkınca yine la Rambla yollarını arşınladık. Yorulduğumuzda, Catalunya Meydanında birer kahve ve Pasta ile geceyi bitirdik ve metro ile otelimize döndük.

*** Fotoğraflar ;  nAifce ve erikhirsizi.blogspot.com tarafından Barcelona 4 Cats’de çekilmiştir ... 

24 Mayıs 2012 Perşembe

SOYADI ; ÖĞRETEBİLDİYSEM


AYAKTA DURABİLMEYİ 
ÖĞRETEBİLDİYSEM 
KENDİNE GÜVENMEYİ VE HAYATI SEVMEYİ 
GÜNDOĞUMUNU DOYASIYA SEYREDEBİLMEYİ
-KÖTÜ BİR GECENİN BİLE ARDINDAN -
İNSANLARA EL UZATMAYI 
SEVDİKLERİNE SAHİP ÇIKMAYI
ÖĞRETEBİLDİYSEM 
İYİ DİLEKLERLE UYANMAYI 
VE GÜNE GÜLEREK BAŞLAMAYI
BİR GÜN YOLUNU KAYBETSEN DAHİ 
GÖKYÜZÜNDE BULUŞACAĞIMIZI 
ÖĞRETEBİLDİYSEM 
BİR KERE BİRİN BAZEN ÜÇ ETTİĞİNİ , BAZEN BEŞ 
BİLİNENİN AKSİNE BİR OLMADIĞINI VE GİDEREK ÇOĞALDIĞINI
ÖĞRETEBİLDİYSEM  
DİRENMEYİ GİDİŞLERE , AĞLAMAMAYI ARKASINDAN 
TEK BAŞINA KALSAN DA BİR GÜN 
KENDİNİ ÇOĞALTMAYI VE ANILARI YANINDA TAŞIMAYI  
YENİ SEVİNÇLERİ ÇOK UZAKTA ARAMAMAYI 
YÜREKLERİ NASIL KOYACAĞINI YÜREĞİNİN ÜZERİNE
VE SÖYLEYİŞLERİ
ÖĞRETEBİLDİYSEM 
BİR UMUDUN PEŞİNDEN YOLCULUK EDEBİLMEYİ – DURAKLARI BİLMESEN DE - 
ELİNİ TUTANI ASLA REDDETMEMEYİ
İHTİYACI OLANIN ELİNİ SIMSIKI TUTABİLMEYİ
ÇOCUKLARIN RENKLERİNİ , DÜŞLERİNİ
VE AÇLIKTAN ÖLMEYİ HAK ETMEDİKLERİNİ AÇIKCA SÖYLEYEBİLMENİ
HAKLININ YANINDA SAVUNUP HAYKIRMAYI  
SESİNİ HAKSIZLIKLARA DUYURMANI
İNANMADIKLARINI ALKIŞLAMAMAYI 
ÖĞRETEBİLDİYSEM 
BAŞARMAYI BÜTÜN HÜCRELERİNDE HİSSETMEYİ
VE GURULANMADAN BAŞARABİLMEYİ 
SENİNLE GURUR DUYULDUĞUNDA ALÇAKGÖNÜLLÜ DAVRANABİLMEYİ 
SINIRLAR KOYMADAN ARANA İNSANLARLA MESAFELERİNİ ÇİZEBİLMEYİ
KIRILDIKTAN SONRA TOPLAYAMAYACAĞIN KALPLERİ KIRMAMAN GEREKTİĞİNİ 
ÖĞRETEBİLDİYSEM 
HAYATIN NEDENİNİ  TAM HAYATIN İÇİNDE ARAMAYI
VE SEN BUNLARI ÖĞRENEBİLDİYSEN
KİM OLDUĞUNU BİLİYORSUN VE DOĞRU YOLDA YÜRÜYORSUN
ÇÜNKÜ YAŞAMAK ,
BÜTÜN DİKENLERİ YÜREĞİNE BATTIĞINDA DAHİ
KOKUSUNU DUYMAK İÇİN GÜLÜN , GÜLE KARŞI DİRENMENDİR KIZIM ...

nAifce
15.03.2005
ÖĞRETEBİLDİYSEM

BİR GÜN  ,
ANNEMİN YAPTIĞI GİBİ
BEN DE BİR DURAKTA İNECEĞİM
VE SEN YOLA YALNIZ DEVAM EDECEKSİN 
SAHİP OLDUĞUM TEK ŞEYİ
YUKARIDAKİ ŞİİRİMİ BIRAKIYORUM
KENDİ ŞİİRİNİ YAZABİLESİN DİYE 

21 Mayıs 2012 Pazartesi

DÖRDÜNCÜ TEKİL ŞAHIS ve SOYADI ; BAZI KARELER DAHA ÇOK NEFES

"Fotoğraftan
Anneyi çıkarın
Bebek düşer " ... " Dördüncü Tekil Şahıs "

Yüreğinde
Taşır Anne ,
Gözbebeğinde 
Resimden silseler de
Karalasalar da üzerini
en kara tebeşirlerle
yorulmaz
ve
direnir 
Direnir silinirken kareden
tenine diker bebeğinin soluğunu
Onun için en yüksekten uçar
annesi silinmiş
bir çocuğun uçurtması

                            ~~~~~~
O Yıl
Gökyüzü
sığmadı fotoğraflara
ve Deniz
ve uçurtmalar sığmadılar
ne İstanbul
ne Eviniz
yetersiz kaldı
tüm ışıklar objektiflere
ne yeni Öykü yazılabildi
ne yeni bir sevinç
hiç bir hüzün bile aynı değildi fotoğraflarda
Ağustos sıkıntısıydı
bizimkisi 
Ağustos yanlızlığı şimdi paylaştığımız
ne kadar kalabalıklaşsa fotoğraflarımız
hep bir eksik - tek kelime yerine koyamadığımız ...
nAifce
"Bazı kareler daha çok nefes"

Bu şiir "Dördüncü Tekil Şahıs'ın - Mayıs Sıkıntısı" şiirinden sonra yazılmıştır .
Bu şiirde anlatılanlar gerçektir , aynı "Dördüncü Tekil Şahıs"'ın şiirine koyduğu resim kadar . ( Bazı yanlızlıklar paylaştıkça azalmaktadır )
Mayıs sıkıntısı şiirinin tamamını okumak için ... http://saguara.blogspot.com/

20 Mayıs 2012 Pazar

YÜREĞİMDE TAŞIDIĞIM ŞEHİRLER ; DUBAİ

DUBAİ

Tepeden tırnağa kadar erkek Dubai . Gündüz ne kadar erkekse , gece de o kadar erkek renkli , erkek sesli , erkek tavırlı , bütün diğer oryantal şehirler gibi . Zengin ; şımarık değil ama , içten içe görgüsüz . Şeyh El Maktum : " Ben diyor , paramla kurdum bu görüntüleri , çölde bir yanılsama yarattım kumlardan , diğer bütün şehirlerden farklı kıldım bu şehri , çünkü burası sanal bir hayat "
Burj el Arab ile , Burj Dubai ile , Palmiye adası ve devasa bulvarları ile insan , ait olamıyor sokaklarına . Aidiyeti Şeyh El Maktum tanımlıyor : "Burası Benim"
Bu durumda özgür olamıyor Dubai , başına buyruk karar bile alamıyor kendi için , kendi özgür iradesi ile . Verilen emirlere uyuyor ve ne kadar çok itaat ederse , o kadar varlığını koruyabilir , bunu çoktan anlamış ve şunu da biliyor , ne kadar susarsa o kadar zenginleşecek .
İşte bu yüzden büyüleyemiyor Dubai "Şehri Yürüyerek Gezmeyi Sever Şehirkolikleri" . Üstüne üstlük kadınca renklere bürünemediğinden de itici bile geliyor benim gibi , doğulu , eğitimli , laik müslüman , özgür kadınlara .
Kısaca , "görmek" yeter Dubai'yi , anlamaya çalışmıyor insan . ABRA'lar ilginç geliyor "Şehri Eşya ile Tanımlamayı Sever Şehirseverlere" bir de Çöl'de Jeep Safari . Safari esnasında kahvaltı ya da öğle yemeğini fazla kaçırmamış olmanız gerektiğini unutmamalısınız .
4 X 4 Araçlarda ve Çöl'de tok karnına , hele bir de Kum Fırtınasına yakalanırsanız , sanırım yaşadığınız şehre aç dönersiniz .


17 Mayıs 2012 Perşembe

BODRUM SUALTI ARKEOLOJİ MÜZESİ



Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi, şehrin geçmişini arayan Şehirkoliklerin mutlaka gezmesi gereken bir Müze.


Bodrum Kalesinin içinde yer alan Müzede çok zengin Ampfora koleksiyonu sergilenmekte.  

Ampforalar; antik çağlarda genellikle zeytinyağı, zeytin, şarap, tahıl, su taşırken kullanılan kaplar.   



Bodrum'da, mavi tura katılın, Gümüşlük'de balık - meze eşliğinde rakınızı yudumlayın, Tavşan adasına yürüyün, Camel Beach'de denize girin, Bodrum Çarşı'da alışveriş yapın, yorulunca dondurma için Bodrum'un en iyi cafesinde soluklanın Ege'ye karşı, Bitez'de sahil kenarındaki bir Bar'da gündüzün keyfini, gecenin ılık rüzgarına tokuşturun, illa Ortakent'te veya Gündoğan'da güneş doğsun yada batsın ama Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'ni de mutlaka gidin ve görün, o zaman hakkını vermişsinizdir Bodrum'un, içiniz rahat dönebilirsiniz yaşadığınız şehre.

*** Fotoğraflar ;  nAifce tarafından 2008 Temmuz Ayında Bodrum'da çekilmiştir ... 

15 Mayıs 2012 Salı

YÜREĞİMDE TAŞIDIĞIM ŞEHİRLER ; TOKYO

TOKYO

Dünyanın en ileri Teknolojisti TOKYO erkektir ; hem gündüz , hem gece .
Gündüz çalışmayı sever , karıncadan yanadır tavrı , ağustos böceğini ezer geçer . Parası vardır ve parasıyla hayatı satın alacağını bilmek sakinleştirir TOKYO'yu . Teknolojiye tutkundur ve son model arabasıyla her kadını elde edenlerdendir , siyah takım elbisesi , siyah gözlükleri , Rolex saati ile tercihini markalardan ve siyahtan yana kullanır gündüzleri . Ağırbaşlı düşünür , mesafeli ve saygılıdır . Sessiz kalmayı sever , son cümleyi kendine saklar TOKYO gün ışığında . Gece inmeye başlayınca Maçolaşır , hoyratlaşır , avaz avaz bağırır , sözünü geçirmek için her yola başvurur ve ağustos böcekleri doluşur etrafa , her biri ayrı renk , her biri ayrı ses . Paranın gücünü gösterir Avrupa'ya , Amerika'ya . New York' a inat sadece Asya'lılar çözebilir TOKYO'nun gece görüntüsünü . Eğer ; "Renklerini Ayırt Etmeden bir şehri seven Şehirkoliklerdenseniz " TOKYO tam size göre . Işıl ışıl , rengarenk geceleri neon ışıklarıyla . Etrafta o kadar çok gökdelen ve o kadar çok reklam ışığı var ki gündüz gezdiğiniz o minimalist ve modern şehirde olduğunuza inanamıyorsunuz. Etraf , tam bir curcunaya dönüşüyor , gece inince şehre . Sanki , Asya'nın daha alt kültürlü bir yerleşiminde , daha aç gözlü bir zaman diliminde , daha paragöz bir hayatı yaşamaktasınız geceleri bu başkentte . Sınırsız alternatifiniz var geceleri birde. Gündüz , değişir seçimleriniz , sabaha karşı 04.00 civarında Balık Pazarı "TSUKUJİ" de günü selamlaya bilirsiniz tezgahların birinde Akdeniz'de yakalanmış bir Yengeç görürüm umuduyla . Memleketinizden tanıdık balık olup olmadığını yoklarsınız , Japoncanız olsa balık komisyoncularıyla pazarlık yapacaksınız ancak , ne yazık ki bilinenin aksine Japonya'da İngilizce konuşan çok kişi yok , neredeyse Türkçe ile daha kolay anlaşıyorsunuz konuşmaya çalıştığınız Japon'ların büyük bir kısmı İstanbul'u , Kapadokya ve Efes'i sizden daha iyi gezmişler , biliyorlar . Yaşadığınız kent için saydıkları özelliklerin çoğunu , siz içinde yaşarken gözden kaçırmışsınız . Balıkçılarla ve tezgahlarındaki sayısız deniz canlıları ile vedalaşıp kahvaltı için Ginza'ya doğru yola devam edebilirsiniz . Ginza'da oturduğunuz cafe gezegenimizin en pahalı reklam panosuna bakıyor olabilir bodoslama . Ama panoda yanıp sönen ışıltılı dünyanın hatırlattıkları ile taban tabana zıttır , kahvaltı tabağınızdaki seçimleriniz . Az az ve chopsticklerinizin izin verdiği ölçüde büyük lokmalarınızla seyredersiniz bir TOKYO sabahını .
İmparatorluk Sarayını ve Edo Kalesini gezersiniz arada , zamanı durdurarak , sakince , yakınlardan gelen tütsü kokuları ASAKUSA'da gözünüze takılan Budistçe kaleme alınmış hediyelik dualardan almanıza neden olur , Asakusa Kannon Tapınağında ( Sensoji ) elinizde tahta kaşık , arınmaya çalıştığınızı farkedersiniz birden bire .
Seyahatlerde herşey değişir , başka bir şekle bürünür . İnancınız ne olursa olsun , hayat görüşünüz , alışkanlıklarınız ve seçimleriniz ne kadar farklı olursa olsun dünya nüfusunun geri kalanından , gittiğiniz ülkelerde bir şehirkolik olarak "Şehrin dokusuna bürünmeyi sevenlerden " oluverirsiniz , gümrükten çıktığınız andan itibaren .
Ve TOKYO'dan "İNCİ" almak yerine , BUDA'ya en çok dua gönderenin kendiniz olması gerektiğine inanarak bütün tapınakları dolaşırsınız , yolüstünde olan , olmayan .
10 Katlı Teknolojik ürünlerin satıldığı bir Mağazadan hiçbirşey almayıp çıkmayı başarmışsanız , siz de benim gibi "Şehri satın almak yerine geçmişinin izlerini aramayı sevenlerdensiniz" ve bu durumda iflah olmaz bir Maceraperestsiniz .
İflah olmaz Maceraperest olarak , Meiji Tapınağında bir evlilik törenine şahit olursunuz , geleneksel kıyafetleri içindeki Gelin ve Damadın yanına yaklaşmaya çalışarak mümkün olduğunca -fotoğraf makinanızı göstermeden- .
Genç çifti evlendirince içiniz rahat doğruca "Tokyo Orient Bazaar'a" . Tahmin edilemeyecek kadar güzel Tasarım mağazalarında baştan çıkartırsınız kendinizi , giy çıkart tak takıştır ister al ister alma ama keyifle uçuk kaçık tasarımları fotoğraflarsınız . Daha da rahatlamak istiyorsanız ya "Kaligrafi" öğrenmeye , ya "İkebana" , önden çay seramonisinde sunulan yeşil çayın tadını çıkartmış olmanız şartıyla .    
Bu kadar rahatlamışken eğlence de olmalı . Sırada Tokyo Disney Resort  . Kah çocuk olup Mickey'le dans edersiniz , kah ebeveyn kimliğiniz ile alışveriş yaparsınız çoluğa çocuğa ama , en çok da kendinize .
http://www.tokyoodisneyresort.co.jp/en/index.html
Bir bakmışınız Korsan gemisindesiniz , bir bakmışınız Goffy'nin arabasında . 
Bu rüyadan sizi ancak fuji dağına gidiyor olmak uyandırır .
Ve uykudan uyanıp Tokyo'dan uzaklaşırken , bu teknolojilerüstü kente "veda etmeyi sevmeden ayrılan bir şehirkolik olarak" ***"belki yine gelirim , sesime ses veren olursa birgün" dizelerini içinizden geçirerek sessizce allahaısmarladık dersiniz . Yolunuz düşecektir elbet ,yüksek  sesle vedalaşmadığınız için bu Erkek şehre .

*** "Belki Yine Gelirim" Ahmet Telli'nin şiiridir ...

SOYADI ; GECENİN BAŞLADIĞI YERDE

GECENİN BAŞLADIĞI YERDEYİM
SABAH KOKULU AYRILIKTAN DAHA YAŞLI
HANGİ NİSANDA BAŞLAMIŞTI BU SEVDA
BU YANLIZLIK KAÇ MEVSİM
ZAMANSIZ ÖYKÜLERE AĞLARIM
ZAMANSIZ ÇIĞLIKLARA
DEVŞİREMEMEKTEN ÖZGÜRLÜĞÜ
YANLIZLIĞA BOYUN EĞMEKTEN
KIYILARININ BİTİMİNDEYİM
EN DERİN DENİZLERİN
EN HIRÇIN BENMİYDİM
EN UZAK ÖLÜMLERE BAŞLADIM ...
nAifce
GECENİN BAŞLADIĞI YERDE 

12 Mayıs 2012 Cumartesi

SOYADI ; ANNEBABA

Alfonse MUCHA
The Moon
Anneler gününde babalarının anneler gününü kutlayan çocuklar var yeryüzünde. 
Annelerini tanımıyor bu çocuklar , babaları anneleri de . 
Önce kahvaltısını hazırlıyorlar, sonra hediyesini verip sevgi ile 
öpüyorlar . Babalar gününde de aynı şeyi yapıyorlar. 
Bunu ablamın çocukları yapıyor . 
Bana umut veriyor ters yüz edilebilen gerçekler .  
Umut vardır ve hep kalacaktır yaşatabildiğiniz yerde . 
Çünkü umudunuzla meydan okuyorsunuz kadere .

ANNE/BABA
nAifce



11 Mayıs 2012 Cuma

CHESKY KRUMLOV'da ORTAÇAĞ FESTİVALİ

CESKY KRUMLOV // ÇEK CUMHURİYETİ
Bu sefer Prag için değil, Cesky Krumlov için yollardayım .
Chesky Krumlov, Çek Cumhuriyetinde tipik bir Ortaçağ Kasabası. Otobüsle gitmek için Na Knizeci Otobüs Terminalinden bilet aldım. Prag - Chesky Krumlov arası yaklaşık 3 saat sürdü. Yol boyu gelincik tarlalarını seyrettim, bir de Kapalı devre yayın yapan TV'de "i Perinche" adlı müzikal filmin fragmanlarını izledim durdum.

Hava, Orta Avrupa havası, Haziran ortasında bile serin. 18 Haziran günü de Chesky Krumlov'da oldukça sıkı yağmur yağıyordu ve t-shirt ile donuyordum. ( İlk dükkandan kazak almak zorunda kaldım )
Zaten, etrafın o kadar yeşil olmasının yağmurdan başka bir açıklaması da olamaz !
Bu Kasaba, Vltava nehrinin kenarında, Vltava kesinlikle bu kasabaya da Prag'a yakıştığı kadar çok yakışıyor.
Festival için etraf tam bir tiyatro sahnesine dönüştürülmüş ; ortaçağ giysileri içinde, el ürünleri satan satıcılar, tam o zamanları yansıtan şaklabanlar, illüzyonistler, falcılar, ateş yiyenler, yılan dansçıları, eski zaman giysileri ile salına salına dolaşan ve tezgahlardan kah alış veriş yapan, kah fotoğraf için poz veren yerli halk ve bir de benim gibi fotoğraf makinası elinde turistler.
Bu festival henüz Türk turizminde literatüre girmemiş durumda ama, bu ortaçağ kasabasını görmek isterseniz gidiş tarihinizi festivale denk getirmenizi özellikle öneririm.
Hatta burası o kadar Ortaçağ görünümlü ki, halkının beslediği bir "Boz Ayı" tabloyu çok güzel tamamlıyor.
Benim , -her zaman olduğu gibi- yeterince vaktim kalmadığından ( dönüş otobüsüne nefes nefese yetiştiğimden ) "Balmumu"  http://www.ckrumlov.cz/uk/mesto/firmy/t_waxmus.htm ve "Kukla" müzelerini gezemedim ama, size bu zamanı ayırmanızı ve gezmenizi şiddetle tavsiye ederim . 
(Ayrıca , prag'da da balmumu müzesi var , ilgilenenler için : www.waxmuseum.prague.cz )




Chesky Krumlov halkının beslediği boz ayı :)


















































































İnanmayacaksınız ama Prag dönüş otobüsü ... :))












Cesky Krumlov Ortaçağ Festivalinden görüntüler 

Önemli bir not : Chesky Krumlov'a da yol arkadaşım Sevgili Yeğenimle gittim . Fotoğrafların bir kısmı kendisine aittir , fotoğrafları ile bloğuma vermiş olduğu desteğe teşekkür ederim .
*** Fotoğraflar ;  nAifce ve Sevgili Yeğeni tarafından 2011 Haziran Ayında Chesky Krumlov'da çekilmiştir ...