8 Mart 2016 Salı

BU DEFA SESAMOS yada AMASRA'ya

Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında düştüm yollara, bu defa istikamet Sesamos yani Amasra. 
Amasra annemin memleketi aslında ama, biz İstanbul çocukları olmuşuz, hiç bilmiyorum Amasra'yı. O yüzden biraz da heyecanlıyım, köklerim var ne de olsa. Karadeniz'li olmak hoşuma da gidiyor, hırçın Karadeniz, başına buyruk, canının istediğini yapan dik kafalı.


Sağnak yağmur altında bir yolculuk Bolu'ya kadar Amasra'dan önce Devrek'e uğramadan olmaz. 

Benim için hüzünlü hikayesi var Devrek'in bu yüzden ruhum katıla katıla ağlarken dolaşıyorum, izini arıyorum birinin, bastığı kaldırım taşı bu olabilir mi diye diye? Ama, aslında biliyorum çok zaman önceydi ve yağmurlar silmiştir izini ve yağan karlar ve 30 yıldır doğan güneş - batan ay, herneyse bu benimle hayat arasında bir hesaplaşma.
   

Devrek demek Baston demek. Devrek hem Bastonlarına hem Baston Ustalarına sahip çıkıyor bu çok güzel.



Dünyaca ünlü Devrek Bastonlarının bir de Festivali var; "Devrek Baston ve Kültür Festivali" ilki 1984 yılında yapılmış, 2016'da Haziran ayında düzenlenecek.    


Meraklısı için Devrek Bastonculuğunun tarihçesine ait detaylara ulaşabileceğiniz adreslerden biri:  


Kömür Ocağı işçilerinin anısına yapılmış bir diğer anıt 

Devrek sadece Bastonu ile değil , Pekmezli Simidi ile de meşhur. Hemen simit alıp, en yakın çay evinde :)) sıcacık simidin tadını çıkartıyorum. 


Devrek'te Kahvehane yok onun yerine çay evleri var. Bu isimlendirme çok hoş. Çay evi ama, oturup çay içen hiç kadın yok -o an için benim dışımda- çünkü, isimleri her ne kadar çay evi de olsa bildiğimiz Anadolu kahvehaneleri bunlar:))
Simit ve leziz Karadeniz çayının ardından tekrar yol gözüküyor. 

Amasra'ya Doğu kanadından giriş yapıldığında hemen yol üzerinde Kuşkayası Yol Anıtı çıkıyor karşınıza. Kuşkayası Yol Anıtı; Eski Roma'lılardan kalma ve eşi benzeri yok, bu anlamda - yol anıtı olarak- Dünyada tek. M.Ö. 41-54 yılları arasında (yaşam boyu Pontus Valisi olan) Gaius Julius Aguilla tarafından yaptırılıyor. Anıta merdivenlerle tırmanılıyor konumu gereği ama, Amasra Belediyesinin yaptığı anıt çevresi düzenleme çalışmaları sayesinde gayet kolay anıta ulaşılabiliyor, Bir başsız İnsan figürü ile bir Kartal figürü ana gövdeyi oluşturuyor. Kartal; Roma Askerlerinin gücünü temsil etmekte. Bu arada Anıta tırmanırken kış ormanının "mor menekşe" görüntüleri eşlik ediyor. Mor menekşeler ne zamandır görmediğim bir güzellikte ve mis gibi kokuyor.    




Ne yazık ki Anıta boya ile isimlerini yazarak geçmişi aydınlatan! tarih severler var!!!
Sesamos, Amastedos, Amastris yani, Amasra, M.Ö 12. yy'a kadar uzanan tarihi ile pek çok istilaya uğrayan bir yerleşim yeri. Hitit, Fenike, Milet, Lidya, Pers, Pontus, Doğu Roma, Ceneviz ve Osmanlılar egemenlik kurmuşlar.
Sesamos, altın çağını bir kadının yönetimindeyken Pers'li Prenses Amastris döneminde yaşamış. (Prenses Amastris'in oğulları tarafından öldürülmesine kadar)
     

Rivayete göre; Fatih Sultan Mehmet, 1460 yılında tepeden Amasra'ya baktığında "Cennet ayaklarımın altında olmalı" demiş ve şehri zarar görmeden ele geçirmek istemiş. Kalenin anahtarını Cenevizliler direnmeden kendisine teslim etmişler ve bu sayede Amastris de Türkler'in egemenliği başlamış. 




Gerçekten Cennet bir yer Amasra. Gezilecek pek çok tarihi ve turistik yeri var.


Ama, Amasra'da ne yemeli sorusunun tek cevabı var: Balık ile Amasra salatası. 


Yemek için seçtiğim "Sahil Balık Restaurant" ise mezeleri, balığı, salatası ile tam not aldı. Gerek bulunduğu konum itibariyle- küçük limanda hemen denizin üzerinde konuşlanmış olan restauranttan birkaç basamakla denize iniliyor - gerek hizmet anlayışı ile gerekse de haftasonu akşamları gitar-ud eşliğinde canlı müzik olması ile son derece hoş bir mekan. Amasra'yı planlayanlara tavsiye ederim.  


Bu arada Sahil Balık Restaurant'ın olmazsa olmazı Midye tavası ve Ballı Yoğurdu, mutlaka ama mutlaka denemelisiniz...
Haftasonu akşamları için rezervasyon gerektiğini düşünüyorum.


Dilerseniz deniz üzerinde de yiyebilirsiniz yemeğinizi, hayat bu dedirten bir konumu 
var bu işletmenin. 

                  Eski bir Amasra Evi 


Northdoor Hotel; Amasra Büyük Liman tarafı, Kum Mahallesinde, resepsiyona girer girmez duvarda Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün resmini görünce daha da memnun kaldığım Otelin, hem hizmet anlayışı, hem Standart tip Odası, hem de kahvaltı sunumu da beklentilerimi karşıladığından oldukça memnun ayrıldım Otelden...


Sabah ayrılmadan önce sis altında fotoğrafladığım Amasra özleyeceğim bir sakinlikte yolcu ediyor...   

             Amasra'da fotoğraf makinama takılanlardan 

Safranbolu üzerinden İstanbul'a dönüş, havanın da günlük güneşlik olması nedeniyle adeta bir seyahat şölenine dönüşüyor. 
1392 yılında Yıldırım Beyazıd tarafından Osmanlı olan Safranbolu, Osmanlı egemenliğine geçtikten sonra en zengin dönemine de giriyor. Adını bölgede yetişen Safran çiçeğine borçlu Safranbolu. 





Safranbolu evleri, 18. ve 19. yy'dan Osmanlı mimari dokusunu koruyarak bugünlere kadar gelmiş ve 1994 tarihinden itibaren Unesco'nun Dünya Kültür Mirası listesine alınmış. 






Çarşıda safran arayıp, lokumların tadına bakarken karşılaştığım ilginç su kabağı dükkanı herşeyi bir anda unutturuyor... İşlenmemiş halleri ile son derece doğal ve güzel su kabakları lambaya dönüştürülmek için sıralarını beklerken...  

                      Safranbolu'nun tembel mart kedileri :)


                           Buzdolabı Magnetleri  


Safranbolu; evleri ile ünlü ama, evlerin dışında safranı, lokumu, Yemeniciler Arastası ve 2000 yılından itibaren yapılan Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali de var en az evleri kadar ünlü olan.

Yemeniciler Arastası; Osmanlı döneminde 1661'den itibaren lonca teşkilatı olarak yemeni üretiyor. 
Kurtuluş Savaşında askerlerin ayakkabı ihtiyacının büyük bölümü de buradan karşılanıyor.
Bugün, içinde hediyelik eşya dükkanlarının çoğunlukta olduğu Yemeniciler Arastasının kahvesinde, kumda pişirdikleri Kahve ile yanında sundukları lokumu tatmadan ve nar suyu ile sakızlı sudan içmeden sakın ola ayrılmayın. Hem sunumları için, hem de lezzetleri açısından tatmak gerekiyor.     




     Yemeniciler Arastasının Uykucu Kedisi        

Safranbolu'dan alınacak pek çok hediyelik eşya var, narlı ve ahududulu Lokum ile illaki safran favorim ama, safranlı sabun, buzdolabı magnetleri, taş baskı örtüler, deri çantalar hatta, çocukluğunuza geri dönmek için belki bir topaç da seçenekler arasında 
 


Taş Baskı örtü üzerinde satışa sunulmuş olan Safranlı sabunlar 
Safranbolu ile vedalaşıp, Yörükler Köyüne doğru koyuluyorum yola. 
Köyün girişinde dünyaca ünlü soprano Leyla Gencer karşılıyor, Yörük Köyüne mensup Çeyrekgiller Ailesinden geliyormuş Leyla Gencer, aynı modacı Cemil İpekçi gibi.

 
                        Leyla Gencer

93 köy konağının olduğu köyde en yaşlı olan ev yaklaşık 450 yaşında imiş.  


Köydeki en etkileyici yapılardan biri Çamaşırhanesi. Köy kadınlarının ortak kullandığı çamaşırhane bugün için sanat galerisine dönüştürülmüş. Kapalı olduğu için gezme imkanı bulamadım ne yazık ki - bir sonraki sefere diyerek köyün girişindeki gözlemecide aldım soluğu. Patatesli, kıymalı, peynirli ve ıspanaklı gözleme çeşitleri ile ayran, kızılcık şurubu ve ev baklavası seçenekleri arasından seçim yaptıktan sonra bekleme aşamasında gözleme yapımını fotoğraflamama izin verdiler.   



Ve aynı Mudanya'daki gibi Yörük Köyünde de şahit oldum: "Hayat bir yolunu bulur"


Akşam çökmeye başlarken İstanbul'a doğru yol alırken, bir sonraki Şehir'in neresi olacağını planlıyordum...  


***Fotoğraflar ;  nAifce tarafından 27 - 28 Şubat  2016 tarihinde Devrek, Amasra, Safranbolu ve Yörük Köyünde çekilmiştir...