19 Mart 2016 Cumartesi

AMSTERDAM; ÖZGÜR ve POZİTİF

Amsterdam ; Şehirkolikler için olmazsa olmaz şehirlerin başında gelir, büyülü bir şehirdir, iflah olmaz romantikler için kanal boylarında yürüyüş yapmak, gurmeler için peynir dükkanlarını talan etmek, sanatkolikler için sayısız müze ve galeride kaybolmak. Hoşgörü ve saygının hüküm sürdüğü bu şehir dünyanın en pozitif şehridir aynı zamanda. 
Yılın son haftasında, Amsterdam'da hayat aynı bu şekilde akmaktaydı.
Noel zamanı ve 28 Kasım'dan 16 Ocak'a kadar şehirde Işık Festivali olduğundan Amsterdam diğer zamanlara göre hem çok sanatsal, hem çok eğlenceli, hem daha rengarenkti.





 
 Işık Festivalinden görüntüler

Dünyanın en romantik şehirlerinden Amsterdam'a bu defa bir arkadaşımla beraber "kaybolmak ve unutmak için" 3 günlüğüne sırt çantamla gittim.

Amsterdam'a 17.5 km uzaklıkta bulunan Schipol havaalanı çok büyük (dünyanın en büyük havaalanlarından biri anlamında çok büyük), çok uçuşun olduğu, hızlı trenlerle Avrupa'nın diğer şehirlerine bağlantısı olan kısaca örümcek ağı gibi bir havaalanı.
Ama, kaybolmanız mümkün değil, her şey kolay. 


Gümrükten geçince trenle mi yoksa otobüsle mi Amsterdam'a gitmek konusunda ufak bir kararsızlık yaşadıktan sonra trene karar verdik ve Schipol'un ana çıkış kapısının sol tarafındaki gişelerden-tek yön ve kişi başı- 4.10 €uro karşılığında tren bileti aldık, Amsterdam Centraal'da ineceğiz yani Centraal Station'da kısaca son durakta. Yaklaşık 20 dakika sürüyor Schipol - Amsterdam Centraal arası. 

                            Amsterdam Centraal duvar detayı 

Amsterdam Centraal; bütün ihtişamına karşı, inşa edildiğinde, deniz manzarasını kapattığı için Amsterdam halkı tarafından büyük tartışmalara neden olmuş bir yapı.    
Amsterdam hem Noel'e hem yeni bir yıla hazırlanmış, ışıl ışıl, bütün meydanlarda koskocaman çam ağaçları, rengarenk süsleri ile Noel babanın hediyeler getirmesini beklemekte, ayaküstü atıştırmalık şeklinde geleneksel tadlarını sunan minicik ahşap evler ve beyaz şapkalı chefleri, avuç içi kadar sahalarda buz patenciler, bir de ışık festivalinin büyüleyici görüntüleri eşliğinde Amsterdam Centraal'dan otele kadar yaklaşık 25 dakika yürüdük.

Leidseplein'de, Hampshire Hotel Amsterdam American'da  ****  kaldık. Oldukça merkezi konumda ve şık bir otel. Kahvaltısı çok çeşitli ve sundukları ürünler de kaliteli. Hampshire Hotel Amsterdam American bu bölgede 1882'de ilk misafirlerini ağırlamış, şimdiki binası 1902'den beri hizmet vermekte. 

Konum itibariyle Rijksmuseum, Van Gogh Museum ve Stedelijk Museum'a çok yakın, Dam meydanına da 1,5 km. uzaklıkta.  İlgilenenler için 👀 

Hard Rock Cafe'nin ve kocaman bir satranç tahtasının meraklılarını beklediği Max Euweplein de Leidseplein'de bulunuyor. Noel zamanı olduğundan meydanın ışıklandırmasında kullanılan süslerin satranç taşları şeklinde olması çok incelikliydi ayrıca. 




Yılın bu zamanlarında çok kalabalık olacağını düşünmüştüm ama beklediğim kadar dolu değildi Amsterdam. Her bir sokağını dolaştık saatlerce, Amstel nehrinin kenarlarına basa basa, bitap düşene kadar, açlık ve soğuk vurduğu zamanlar kendimizi ya bir Arjantin restaurantında bulduk, yada bir cafede kahvelerimizi yudumlarken.

 

Amstel nehrinin hayat ve isim verdiği Amsterdam, 1125 yılında gelen ilk yerleşimcilerle balıkçı köyü olarak kurulmuş aslında. Onun için hala balıkları, biraları ve elmalı tatlıları enfes.


Amsterdam; 20. yy'da Değirmenleri, Van Gogh'u, Laleleri, Peynirleri, Tahta ayakkabıları ve lacivert porselenden milli giysiler içinde öpüşen bebekleri ile popülerdi turistler için, 21. yy'da ise tercih nedenleri farklılaştı, özgürlükler ana teması oldu, eşcinseller, coffe shoplardaki hafif uyuşturucular, kırmızı fener sokağı, kırmızı fener sokağında legal olmayan uyuşturucular, eşcinsel evlilikleri, ünlü DJ'ler ve Barlar, sınırsız alkol ve yine de Van Gogh, Laleler ile Vegan için olan çeşitleri de dahil peynirler :))

Eşyalarımızı Otele bıraktıktan sonra Amsterdam'da kaybolmaya otele çok yakın bir konumda olan Rembrandt meydanından (Rembrandtplein) başladık. 


Rembrandt Harmenszoon van Rijn; Hollandalı ressam ve baskı ustası. En çok bilinen eseri "De Nachtwacht - Gece Devriyesi" Rijksmuseum'da sergileniyor ama, Rembrandt Meydanında da bu tablonun bronz heykelleri ünlü Ressamın heykelinin önünde Usta'ya saygılarını sunuyor.  
Rembrandtplein'deki cafelerden Schiller ve De Kroon ünlü olanlar.   

 




Amstel nehrinin kenarındaki evler, masalsı görünümleri ile sizi büyüleyerek anlattığı masalın içine çekiyor. 


Sanki koskocaman bir film stüdyosu gibi Amsterdam. 


Zaten etrafta karşılaşacağınız görüntüler de bunu destekliyor. 

Amsterdam'ın klasik olmazsa olmazları, Dam Meydanı ve çevresindeki Kraliyet Sarayı, Madam Tussaud Müzesi, Nieuwe Kerk ( Yeni Kilise),  Kırmızı Fener Sokağı, özellikle RijksMuseum ve Van Gogh Museum ile Anna Frank'ın Evi, Waterlooplein'daki bit pazarı,  illaki Gouda veya Edam Peyniri, Elmalı tart, Pan cake, Bira, bir motor turana katılıp kanal turu yapmak, Çiçek pazarında şehrin renklerini ve kokularını çoğaltmak, Hard Rock Cafe'de soluklanmak - hala vaktiniz kaldıysa eğer Amsterdam Zoo'da şehrin diğer sakinlerine uğramak. 

Ama, hepsini unutup, bizim yaptığımız gibi bir yol izleyebilir; ara sokaklarındaki tasarım mağazalarını ve sanat galerilerini ezberler,



bir külah patat alıp kanal boylarında aylak aylak dolaşır,


akşam yemeklerinden birini mutlaka Amstel nehrinin üzerindeki Hard Rock Cafe'de yer,



   

Monopoly dükkanından cumartesi akşamları ev partilerinizde oynamak üzere bir kutu oyuncak alır, 



birbirinden renkli souvenir'lerden, sayısız seçeneklerden bir tanesine zar zor karar verip koleksiyonunuz için buzdolabı magneti alır,


Gouda Peynirlerinden örneğin biberli olan favorinizden, yanında peynir bıçağı ile turistik olarak hazırlanmış olanlardan alır , diğer peynir çeşitlerini ise - şarap ile dener ve sonrasında geleneksel pancakelerin mutlaka ama mutlaka tadar, hatta dönüşü düşünüp ev halkı için bir kaç dilim paket yaptırır, günlerden birini Volendam - Edam - Marken'e ayırır ve altını üstüne getirirsiniz üç günün. 

Aralık ayında Amsterdam'daysanız olmazsa olmazları boşverip yolunuzu kendiniz bulmalısınız. Amsterdam, başkasının ayak izine basmayarak, kendi ayak izlerinizi bırakmak için en iyi seçenek çünkü.

Nasılsa yolunuz Amsterdam'a düşecektir başka zamanlarda, klasik gezileri o zamana bırakın.

Tabii buraya kadar anlattığım aile tipi turistlerin Amsterdam'ı. 

Oysa ki fazlası var bu özgürlükler şehrinde. Etrafta elele tutuşan erkekler yada kadınlar görmek sıradan şeyler, eşcinsellik farklılık olarak kabul edilmediğinden istediklerince yaşıyorlar seçimlerini. Kendilerine ait barlar, cafeler, restaurantlar, sokaklar var, evleniyorlar. Amsterdam; eşcinseller özgürlükleri, hafif uyuşturucuların serbet olması ve Kırmızı Fener Sokağının (Red Line District) legal olması ile pek çok toplumun onaylamadığı değerler üzerinden turizm yapıyor ve gelenlere bu özgürlükleri sağlıyor.

Kırmızı Fener Sokağında fotoğraf çekilmesi yasak, sokaklarında dilediğinizce dolaşabiliyorsunuz, kimse kimseyi rahatsız etmiyor ve etrafta pek çok turist oluyor ama itiraf etmem gerekirse kendimizi kırmızı fener sokağından dar attık Dam Meydanına, boğulduk açık perdelerin önünde dans eden kızların kendilerini bile umursamamazlığından.   

Hafif uyuşturucular coffe shop'larda satılıyor ve en popüler olanlar sihirli mantarlar (magic mushroom) ve kekler (spacecake).

Gece hayatının doruk yaptığı şehir Amsterdam kısaca :))

Kızıma ilk defa bir şehrin tatlarından (şeker, çukulata, bisküvi) almadan döndüm Amsterdam'dan, Atatürk Havalimanı'ndan alırım diye içindekiler kısmından emin olmak adına :))

AMSTERDAM SOKAKLARINDA


Hollandalılar malum denizci millet, şehirde de bunu hissediyorsunuz; kah bir binanın gemi şeklinde olmasından, kah sokak lambalarından :)) 


Hollanda'nın Geleneksel Tahta Ayakkabıları- orijinal adı Klomp (Takunya) söğüt yada kavak ağacından yapılıyormuş ve en eski takunya kızılağaçtan 1230'larda yapılmış.
Evlerin duvarını dahi süsleyen Klomplar hediyelik eşya olarak da iyi seçeneklerden. 

  

İnekleri tavanda asılı olan "Dam Square Souvenirs" kaliteli ve çok çeşitli ürün olduğundan hediyelik alışverişi için iyi adreslerden.


Dam Meydanının arkasındaki paralel cadde Nieuwezijds Voorburgwal'da Magna Plaza pek çok markanın olduğu bir alış veriş merkezi. 

 
                                    Russian Treasures Amsterdam'ın maskeleri 

Yine Dam Meydanında, Nieuwe Kerk'ün hemen köşesinde, küçücük bir Dükkan var. "Russian Treasures Amsterdam" Rus motiflerinden tasarım eşyalar bulabilirsiniz, eğlenceli ama biraz pahalı bir dükkan. 

 

Kanalların üzerindeki köprülere aşklarını kilitleyenler sevgiye inanmayı kolaylaştırıyor.


Spui Meydanı ve Carol Kneulman'ın Küçük Sevgili Heykeli (Het Lieverdje) 
Spui Meydanı Amsterdam'ın en neşeli, dinamik, entellektüel meydanı. Kitapçılar, Cafeler, Barlar ve Ünversite binaları ile çevrili. Bu meydandaki Cafe Hoppe Amsterdam'ın en eski Cafesi, 1670 yılından beri hizmet veriyormuş.
Zamanımızın bir kısmını Spui'deki kitapçılarda geçirdik ve İstanbul'a biraz daha ağırlaşmış sırt çantaları ile döndük :))   


Dam Meydanındaki Madame Tussaud Müzesi en eğlenceli Müzelerden, daha önceki gelişlerimizde gezdiğimiz için ve zamanımız çok kısıtlı olduğundan ve kapısında da uzunca bir kuyruk bulunduğundan bu defa giremedik ama aklımız da kaldı popüler kültürün balmumu heykellerinde :))   


                                 Sokak afişleri de çok eğlenceli,

Amsterdam Müzesinin çevresindeki binalar da :)) 



Amsterdam Müzesinin yakınlarındaki bu ilginç dükkanda kişiye özel zarflar, mektup kağıtları, mühürler, mürekkep takımları gibi entellektüellik seviyesi yüksek ürünler satılmakta. 


Bunların dışında yürümekten bitap düştüğümüz zamanlarda Otelimize dönmek için 20 €uro'ya "Bisiklet Taksi" kullandık. (önde sürücüsü, arkada iki kişilik koltuk, her tarafı şeffaf naylonla korumaya alınmış, üşümüyorsunuz ve oldukça kestirme yollardan kısa sürede gideceğiniz yere ulaştırıyorlar)  

Bir de şehirde dolaşırken Camda, Bayrak direğinde yada evlerin çatı alınlıklarında bulunan ve eşya taşımak için kullanılan kancalarda Hollanda Bayrağı ve bir sırt çantası görürseniz şaşırmayın, bunun nedeni o evde okulla ilgili iyi bir haber var demekmiş ya sınıf geçme, ya mezun olma gibi ve bu yöntemle komşularına iyi haberi duyurmayı amaçlıyorlarmış :))
 
2 günde Amsterdam'da yapabildiklerimiz bunlar, yapamadığımız pek çok şey var, her zamanki gibi bir sonraki sefere diyoruz.
 
Toplamda 3 gün kaldığımız Amsterdam'da bir günü Waterland'de geçirdiğimiz için Volendam-Edam-Marken kısmını ayrıca anlatacağım. 

Dönüş yolunda, 3 gün çocukları babalarına bırakmış olmanın ezikliği ile olsa gerek kızıma ve arkadaşımın oğluna yeni yıl hediyelerini Amsterdam'dan aldığımızdan, elimizdeki paketlerin sayısı gereği, geldiğimiz yöntemlerle havaalanına gidemeyeceğimiz için alan transferi istedik otelin resepsiyonundan. 
Yaklaşık 45 €uro tuttu otelden Schipol havaalanı.

İstanbul'a sevdiklerimize kavuşmanın heyecanını duyuyorduk bir yandan duymasına ama bir yanda da bu romantik ve pozitif şehirden ayrılmanın üzüntüsü sarmıştı.

Gözlerimiz dolu dolu el sallarken küçücük penceresine yapışıp THY uçağımızın  "hoşçakal Amsterdam, yine geleceğiz, sakın ayak izlerimizi silme” diye vedalaştık bir kez daha geleceğimizden emin olarak... 

*** Fotoğraflar nAifce tarafından 19-21 Aralık 2015'de Amsterdam'da çekilmiştir...