31 Mart 2012 Cumartesi

OKURLARYAZARLARDA






Haftada bir gün
Bildiğim tek dükkandan
Bu şehirdeki
Boncuk seçerim
Kendim için
Kimin takacağı umurumda değil dizildiğinde
Yüreğimin sesine karışır
Boncukların misinaya dizilişi
Renk midir Boncuk mudur Sesler mi ?
Yüreğimin ritmine uyar
ya da Yüreğimdeki ayakizlerinin sesimidir dizilen ?
Sırasını beklerkenki incelikleri boncukların
Birarada ama yapayanlız çoğunlukları
Bir ve Tek yansımaları
Boğuneğmelerindeki ustalık
Ayçiçekleri gibidir
-Yanlış anlaşılmasın Güneşe boyuneğer Ayçiçekleri
Rüzgara karşı dimdik ayaktadır
Özgürlüğe dururlar boynu kıldan ince
Eğilmez bükülmez yoksa hiçbir Ayçiçeği
Yere düşer , üçü beşi bazen bir avuç Boncuk
Kiminde köhne dükkanlarda kaybolmuş bir anı bulunur
Kiminde yepyeni anılarda kaybolmuş bir dükkanın adresi
Farklıdır üstelik herbirinin fiyatı
Bedenleri satılıktır ama özgürlükleri asla
Paramparça kırılır bir Boncuk ruhunu satmaktansa
Eğilip toplarım yerden
Misina boş kalmamalı
İncinir boncukların şaşarsa sırası
Oysa Bedenim yorgun
Yaşadığım tüm şehirler gibi
Tek bildiğim
Haftada bir gün
Boncuk seçerim
Tanıdığım en büyük Kahraman için
Yüreğimdeki ayakizlerini silmeye çalışan ...
Boncuk gibi yaşlar dizerim
İnciler düşer , Mercanlar kalır geride
Son Boncuğa gelince sıra
İlla kopar Misina herhangi bir yerinde
Bir başı vardır bir bitimi bu dizinin
Bir de anısı Bugünden sonra Yarından önce
Aynı Boncuk , Ayrı Tende , Bambaşka renklerle ...




nAifce
12.08.2003
BONCUK

SÜRGÜNDE ŞİİR DİLİNİZE


"İltimazdır Kimisine Yaşamak
Sürgündür Ölmek Kimisine"

Sürgünde Şiir dilinize
İşte Soyadınıza konan Kurşun
ve Hoşçakal Sokakları
Ölümünüzdür aynı Kentte
Düşle Ölmek zordur
Ama Şiiri Seçmek Ölümü de Seçmektir
ve Toplamaktır Ölümünü Sevdiklerinizin ...

Ne ki Hesabı Yapılmıştır tüm ŞİİRLERİN ...

nAifce
ŞİİR

YÜREĞİMDE TAŞIDIĞIM ŞEHİRLER ; KARLOVY VARY

KARLOVY VARY // KARLSBAD

Yılları hem yaşamış, hem biriktirmiş, biriktirirken yaşlanmış, yaşlanırken modası geçmiş. Yıllara boyuneğmiş zarif bir büyükanne Karlovy Vary.
Gençliğinde bir dönem Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK bile abayı yakmış bu zarif kadına.
Şaşaalı gençliğinden kalma vizon kürkü omuzlarında, saçını incili tarakları ile toplamış, buruşuk yaşlı ellerinde çok karatlık zümrüt yüzüğü ve nur yüzünde gündüzün sakinliği, kapısının çalınmasını bekliyor geçmişten birinin gelip onu alacağını ve bembeyaz keten örtülü, incecik porselen tabaklı, gümüş çatal bıçak ile yemeklerin servis edildiği bir masada, Bohemia kristal kadehlerde kırmızı şarabı sağlığına kaldıracaklarını düşünüyor, düşlüyor...
Bekliyor  bekliyor  bekliyor ...
Günboyu eski dostlarını hatta sadece tanıdıklarını bile bekliyor. Kapısı çalınmıyor ve gece inerken üzerine kasabanın uyuyakalıyor büyükanne Karlovy Vary gündüzü daha bitiremeden.
Yaşlılıktan gündüzleri yaşıyor Karlovy Vary gecelere enerjisi yetmiyor erkenden uyuyor hava kararır kararmaz.
Avrupa'nın geçmişini öğrenmek istiyorsanız bu büyükanne ile tanışmalısınız henüz yaşıyorken.
Anlatacağı o kadar çok şey var ki eskilerden, bir yandan o anlatıyor bir yandan siz Tepla Nehrinde maskeli baloya karışıyorsunuz üstelik davetsiz olarak :)
Elinizde en pahalı Bohemia şampanya kadehi, tanıdık bir yüz arıyorsunuz etrafınızda. O kadar kısa sürüyor ki Balo bir geliş bir gidiş mesafesi nehrin kenarında ya da göz açıp kapayana kadar. Karlovy Nine anlatmaya devam ediyor buarada kendisi bile nefesinin yetmesine şaşırıyor zaman zaman kapanıyor gözleri yorgunluktan sonra aniden enerji buluyor sevdiği biri aklına gelince.
Tepla nehrinde zaman o kadar yavaş akıyor ki unutulmasını buna bağlıyor insan. Hani varolmanın reçetesi olsa elinizde yeni baştan kuracaksınız bu nehri daha debili, daha deli dolu.
Ayrılırken bu yaşlı ve yorgun kasabadan biliyorum bir daha görüşemeyeceğimizi. Zamanın Karlovy Vary'e yetmeyeceğini.

Siz de benim gibi " Şehri olduğu gibi seven ve kabul edenlerdenseniz şehir anılarını biriktirip, geçmişi sorgulamayı sevmeyenlerdenseniz " gidin ve anlatsın Karlovy Vary aşklarını, gençliğini, kimi hatalarını, kimi sorularını, kah doğrularını ama tamamen gerçeği... Dinleyin ilk ağızdan, ondan.
Karlovy Vary'i tanıdıktan sonra başka diyarlar yavan geliyor şehirkoliklere.



30 Mart 2012 Cuma

UÇAN SÜPÜRGE


" KENDİ İÇ YOLCULUĞUNU TAMAMLAYAN İNSAN , DÜNYAYI KEŞFE HAZIRDIR ..."

nAifce

" Ailenin bütün çocuklarını mezun etmiş, görmüş geçirmiş yada feleğin çemberinden geçtiği için çoğu sayfası yıpranmış, kiminin ucu kıvrık, kimi koptu kopacak, kimi dönencede dizgi yanlışı, kimi coğrafi sınırda hata ama hala yürürlükte, kıpkırmızı cildiyle " BÜYÜK ATLAS " 'ı açınca önüme... O günün kısmetine neresi çıkarsa artık karşıma :) Elimde bavulum, ayıcıklı pijamam ve tavşan terliklerimle ya Afrikada'yım, ya Hindistan Kıyılarında, Avrupa'ya biraz yüz ederek - ne de olsa oldukça yakın bizim eve -daha uzaklarda gözüm, kimsenin bilmediği, adını bilse de başkentini söyleyemediği kadar uzaklarda.

Birgün Madagaskar'dayım - hele cikletin içinden çıkan ülke kartı da Madagaskar'ken neyleyeyim Almanya'yı, Fransa'yı, İngiltere'yi, başka bir gün Tahiti 'de.
Haftanın sonuna doğru eğlenceye yelken açıp, Brezilya'da Karnaval düzenlerken oyuncaklarıma, Peru'yu bir sonraki haftaya bırakmanın tedirginliği var üzerimde ya beni almazlarsa haftaya ülkelerine!
Ama illa Avrupa olacaksa bari Liechtenstein olsun, ya da Kopenhag, belki İzlanda, 


Lizbon'da yeni ufuklara Vasco de GAMA ile "

Kendimi bildim bileli seyyah olmak istedim. Dünyayı karış karış dolaşmak. Varolmanın ağırlığının gittiğim kilometrelerle ölçülebilir olduğuna inandım ve herkesin doğrusuna inat kendi doğrularımı yollarda aradım.
Yolculuğa çıkamadığım zamanlarda, yolculuğa çıkmak için heyecanı olmayan insanlara heyecanlar yarattım. Ama en çok yine kendim heyecanlandım. 
Bütün yolculuklarımın sonunda yolculuğa çıkmak fikrinin yolculuktan daha sihirli olduğunu gördüm, yaşadım. Yolculuktan önce yaptığım bütün hazırlıkların beni daha çok ilgilendirdiğini farkettim.


" PARİS'TE OLMAK, PARİS'TE OLMAK FİKRİNDEN DAHA AZ HEYECAN VERDİ" 


" AMSTERDAM'DA YAPACAKLARIMI PLANLAYIP, GEZİ DEFTERİME NOTLAR ALIRKEN KURDUĞUM DÜŞLER AMSTERDAM'DA DOLAŞIRKEN OLUŞAN GÖRÜNTÜLERDEN DAHA GERÇEKTİ" 

Ve her yolculuğun biran önce bitmesini istedim, yeni yolculuklara başlayabilmek için.  Yani her daim başka bir yolculuğa çıkmaya hazırdım, hazırım.
 Dubai'den dönerken uçakta "Lizbon'a Gece Treni" 'ni okuyordum bir sonraki durağım Portekiz olacağı için.


Ve benim de yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var tıpkı Ataol BEHRAMOĞLU gibi;
" HAYAT; SUNULMUŞ BİR ARMAĞANDIR İNSANA "  "Ayıcıklı Pijama ve Tavşan Terliklerinizle başlamalısınız iç yolculuğunuza "

SOYADI ; GİTTİN Dİ



Gittindi
O zamanlardı
Hüzünler çizdim
Ayten SAKARYA'nın Fırçasından
Aynalar boyu
Çocuk sesleri dinledim di
ve Seninkini
En anlamlısıydı
Nilüferler açmıştı
Başharfleri
Dönmeyecektin
Hasretin çizilmişti
Duvarlara Anladım dı
Baykuşlar uçurdum du gözlerimden
Yağmazlar yağdırdım dı
O zamanlardı Kaldı
Yaşlılara dokunamazdım
Birgün ben oluverdim aralarında
Anlamıştım
Herşeyin anlamı
Yanlızlıktı
Gittindi
Sıra bana hala gelemedi ...

nAifce
GİTTİNDİ

ŞEHİRKOLİK

PARİS

Paris de İstanbul gibi “dişi şehir” dir . Güne zarif bir iş kadını olarak başlar etrafındakileri tarzı ile büyüler. Yaşlanmaz asla, yüzyıllar geçse de üzerinden her daim genç kalanlardandır her şeye rağmen. Geceleri ise çıkartır üzerinden Chanell tayyörünü, seksi bir kadındır artık Paris kıpkırmızı olur Dior elbisesi. Gizemli ve çekici, ne istediğini bilen, 30'lu yaşlarının sonuna gelmiş Paris çok canlar yakar geceleri, çok fenerler söndürür ara sokaklarında. Hem çocuksu, hem seksi Paris, hem eski, hem yeni Paris, hem insalcıl, hem acımasız, hem yaşanır, hem kaçılır Paris...
Cafe de Flour'da Jean Paul SARTRE ile gündem yaratırsınız, SHAKESPEARE & CO. kitap evinde son çıkan roman takılır gözünüze, satın alınca romanı içine mutlaka "Zero kilometer Paris" damgası vurdurursunuz, tam o anda NOTRE DAME'ın KAMBURU, çanı çalmaya başlar, Sorbonne Öğrencileri karşı tavırları ile köprüden günü selamlar ve belki en sevdiğiniz filmden bir kare düşer fotoğraf makinenize, MOULEN ROUJE simalarıyla ve bilirsiniz Naif Müzesinin            ( MUSEE d'ART NAİF MAX FOURNY - Halle Saint - Pierre Musee Paris ) kapalı olduğu gündür o gün , siz de Ressamlar Tepesi ile yetinirsiniz. Zaten, SACRE COEUR MONTMARTE bir güne sığamayacak kadar büyüktür acelesi olmayana, acelesi olan için o kadar fettandır ki Paris zamanı unutturur ve bir de bakarsınız aceleniz varken bile SACRE COEUR'de atlıkarıncadasınız...
Sacre Coure - Paris

Paris'te çocukluğunuzu özlerseniz EURODİSNEY' de almalısınız soluğu. Eğer zamanın integralini almaksa istediğiniz LOUVRE MÜZESİNE gideceksiniz. MONA LİSA tablosunu es geçip, Asya Medeniyetleri Bölümünde gözünüzü kapatın ve içinize Asya'nın geçmişini çekin. Anlattıkları uyuşmaz Paris'in anlattıklarıyla.

Ve canınız nanik yapmak isterse hayata istikamet POMPIDOU. O size yardımcı olur dalganızı geçerken.
Yahudi Mahallesi - Marais

Yorulduğunuz anda Yahudi mahallesi MARAİS yetişir imdadınıza. Marais'de vitrinlere dokunun, kokusunu duyun sokakların, Nazi'lerin adımlarında yıpranan kaldırım taşlarını hissedin. Siz, ezmeden geçin bu taşları.

"ZAMANI, ZAMAN SORGULAR ANCAK VE ZAMAN, ZAMANA HESAP VERECEKTİR BİR GÜN MUTLAKA" 

Nazi'lere inat, oturup bir cafe'de Yahudi çöreğinizi, sütlü kahvenize batırın yiyin, hayat budur işte!

Gece başlarken Paris'te, çeki düzen verin üstünüze başınıza, atılın kollarına aşka susamış şehrin. Ya OPERA BİNA'sında sevişin ya da SEİNE NEHRİ kıyısında yemeğe davet edin Paris'i. Camambert ve şarap ile başlayın geceye, midye ile devam edin, balık ile bitirin, bir de bir kaç kaşık Soğan Çorbası. Üstelik azar azar tadımlık olacak hepsinden, PARİS asla kilo almak istemez, kilo aldıranı ise sevmez!














29 Mart 2012 Perşembe

İLK YOLCULUK

İLK YOLCULUK…

Hayatımın ilk yolculuğunu yazmak istediğimde, hangisi olduğuna karar vermek oldukça zor oldu. Belki ilk değil ama, benim " İlk Yolculuğum " olarak Günlüğüme not ettiğim, babamla yaptığım ilk ve son ve tek yolculuktur.
Annem, Babam, Ablam ve ben ; 1 hafta gemi ile Karadeniz sahillerini dolaştık.
Karadeniz'i, bir hafta süresince gemi ile dolaşırken yaklaşık 5 yaşındaydım. En küçük çocuklar olduğumuz için bu geziye çıkmaya hak kazanmıştık ablam ve ben. Karadeniz seyahatinden hala unutamadığım ; Trabzon'da, çisil çisil yağan yağmurda Sümela Manastırı'nı gezmemiz ve Sinop'ta, Gemimize Sinop Cezaevindeki mahkumların yaptığı, boncuk işi eşyaların getirilip, satışa sunulması. Annem, Nar Çiçeği renginde boncuklarla yapılmış bir bozuk para çantası aldı o gün.

1968 yılının Sonbaharında, kim bilir hangi mahkumun, kim bilir kaç gün - kaç gecede işlediği bu çanta hala duruyor modern dünyanın sürgülü gardrop odasında, çanta rafında - ama, artık kullanılmayanlar tarafında. Kim bilir adı neydi, suçu neydi, genç miydi? Kimbilir belki kan davası, belki düşünce suçlusu! Kaç senedir kucaklayamamıştı acaba sevdiklerini ve sevdikleri bekliyor muydu onu hala aynı aşkla. Belki de onun için rengi, Nar Çiçeğiydi bu çantanın. Sevdiklerine olan özleminden dokumuştu. Malum, özlem ; nar gibi çoğaltır yanlızlığı zamanın içinde.
Yıl 2012 ... Artık çıkmıştır cezaevinden muhtemelen, özgürdür ve iç yolculuğunu hapisteyken tamamladıysa, yolculuğa çıkmaya bile hazırdır, keşfetmeye dünyayı. 

Eğer " BİR ŞANS DAHA TANIRSAK YAŞAMASINA "


Hopa'dan ileri gidemeyip geri dönen gemimize yunus balıkları arkadaşlık etti, seyir boyunca. Gemi, İstanbul Boğazına girdiği zaman 5 yaşındaki bir bireyin algılayabileceği bütün renklerle , ne kadar olağanüstü bir şehri seyrediyor olduğumu anladım ve hala daha güzelini BULAMADIM.


Küçük bir Not : Annem ve Babam bir daha birlikte yolculuğa çıkamadılar. Babam bu yolculuktan 3 yıl sonra son bir yolculuğa çıktı, bütün sevenlerinin O'nu çiçeklerle ve dualarla uğurladığı. Annemse, uzun zaman ara verdiği yolculuğuna zaman zaman benimle, zaman zaman başka sevdikleri ile devam etmekte ...

nAifce

YÜREĞİMDE TAŞIDIĞIM ŞEHİRLER ; İSTANBUL




İSTANBUL

Gittiğim şehirlerde kaybolmayı severim ben. Ara sokaklara girip çıkıp kafamda tamamen ters yüz edince şehri rahatlayanlardanım. Büyük mağazalarda, markalı markalı alışveriş yapmak yerine küçük cafelerde oturup etrafı ve insanları seyretmeyi tercih ederim. Geceleri bile uyumaz o şehri gezerim. Gündüz renkleri gece renkleriyle yer değiştirdiğinde şehir birden farklı bir kişiliğe bürünür. Zaten her şehrin bir gündüz bir gece kişiliği vardır şehirseverler bilir bunu. İstanbul gündüzleri güngörmüş, ağırbaşlı bir hanımefendidir, evet evet " İSTANBUL DİŞİDİR GÜNDÜZLERİ". Gece renkleri yanmaya başlayınca sokaklarında İstanbul kimliğini değiştirir hiç düşünmeden. Hovardalık taşar damarlarından, kabına sığamaz olur deli dolu çağlarına geri döner. "ERKEKLEŞİR İSTANBUL GECE SOKAKLARINDA"
Her yolculuğun bitiminde döndüğünüz şehir benim yaşadığım bu şehir ise dünyadaki en şanslı nüfus yoğunluğunda istatistiklere giriyorsunuz demektir. Bu şehir "YAŞAYAN ŞEHİR SEVERLERİN" şehridir. "ŞEHRİ İSTANBULU SEVMEKLE KALMAYIP YAŞAYANLAR" olarak MADE IN ISTANBUL damgalarımızla dolaşırız en ücra köşelerini bile gezegenimizin. Nereden düştü yolun buraya sorusuna ülke adı yerine  şehir plakası verenlerdenim ben. Produced in ISTANBUL :)

Gündüz kadın kılığında çocuklar doğurur bu ana, geceleri erkek kılığında can alır isimleri meçhul, soyadları faili-meçhul…

Gürültüyü, patırtıyı, karmaşayı, kiri pası, griyi, doluluğu, parasızlığı, yoksulluğu ama zenginliği de, ihtişamı da, efsunlu hikayelerde oryantali, doğunun gizemini, batının alışveriş merkezlerini, vapurla bir kıyıdan diğerine gitmeyi ve giderken simidini martılarla bölüşmeyi sevenlerin, camilerin şehre vuran gölgesinde gölge oyunlarını izlemeye tutkunların şehridir bu şehir.
Bu şehir dünyanın en arzu edilen kadını ve en taciz eden erkeğidir…

Bir tek İstanbul'un dişiliği ortasından deniz geçirebilmiştir ve bir tek bu şehir iki aşığı idare edebilmektedir yüzyıllardır. Aynı zamanda, aynı mekanda İstanbul Asya'yı da , Avrupa'yı da aynı aşkla bağlamıştır kendine. Gündüzleri Avrupa'nın dişi tarafı , geceleri Asya'nın maçoluğu sarıp sarmalayıp öpücüklere boğar bu eşsiz şehri.

Siz de "ŞANSLI NÜFUS YOĞUNLUĞUNDA KAYITLARA GEÇEN ŞEHİRSEVER" iseniz ve O gün bir mola verecekseniz hayatınıza kendiniz için; oturun bir çay bahçesine Boğaz'ın kıyısında geçmişin izini sürmek için Boğaz'ın akıntısına kapılıp çayınızı deminin tadını bozmadan yudumlayın sıcacık poğaçanız ile. İstanbul demi çayınız hayatın anlamına işte budur dedirtecektir. Hele güneşli bir Boğaz sabahı ise ısının yüzünüzü güneşe sürerek İstanbul seslerinde dinleyin sessizliği belki bir şilep takılacaktır gözbebeğinize acele acele manzaradan çıkmaya çalışan.
Kahvaltıdan sonra düşün yollara tekrar özgür hissetmek için çıkın Galata Kulesine bu defa takın Hazerfan kanatlarınızı uçun süzülün gökyüzünde. Bildik bir kıyıya vardığınızda çıkarın kanatlarınızı. Kız Kulesinde zamane aşklarına tanıklık edin, kendi aşkınıza bir şans daha tanıyarak.
Çocukluğunuzun kokularını aramak için gideceğiniz adres kesinlikle oyuncak müzesi olmalıdır. Oyuncak müzesinde evcilik oynayın taş bebekleri gizlice alarak sergilendikleri camekandan. Olmadı itfaiye eri olun kurtarınİstanbul'u kül olmaktan... Uzay odasında , Mr. Spake ile Uranüs , Neptün , Plüton bir iki ... Kuklaları indirin dizildikleri yerden , kurun derme çatma sahne , oynatın Kuklalara " Romeo ve Juliette'i " ne de olsa "Aşk , her dilde aynı oynanır” 



Ve hala doyamadınızsa oyun oynamaya , ayrılın Oyuncak Müzesinden çıkın bu defa sokağa , toplayın kız arkadaşlarınızı , 5 taş oynayın , 5 Prens Adasıyla :)
Hiç bir çocuğa nasip olmamıştır yeryüzü tarihinde böylesine Oyuncaklar ! 
Üniversite çağınıza tutunmak istediğinizde , atlayın Kadıköy'den vapura , Eminönüne vardığınızda O bekliyor olacaktır İskelede. 
Birlikte yürüyün Eminönünde, Cağaloğlu yokuşundan çıkın , Nuruosmaniye Kapısına kadar arayın seslerini sınıf arkadaşlarınızın. Kapalıçarşının içinden geçerken , bir kaçamak yapın ve hızlıca gözatın " Bedestene “, asırlık kahve' de bol köpüklü İstanbul kahvenizi yudumlayın , lokumla ağzınızı tadlandırarak :)
Dışarısı kararmaya başladığında meyhanelere sorun geri kalanını İstanbul'un rakı , meze ve gündüz ağa yakalanan palamut yeter geceyi anlatmaya , fonda : "Şimdi uzaklardasın" ,               "Gözlerinin içine başka hayal girmesin" , "Hiç bir şey de gözüm yok" , "Bir kızıl goncaya benzer dudağın" , "Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım" , "Fikrimin ince gülü" , "Kimseye etmem şikayet" , "Huysuz ve tatlı kadın" , "Bir tatlı huzur almaya geldim Kalamış'tan" , "Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini" , "İntizar" , "Senede bir gün" , "Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul'un" , "Elveda meyhaneci" ... arasından sayabildiklerin ile ayrılırken çakırkeyf meyhaneden , bugün de , bir önceki gün gibi yerini alacaktır tarih sayfalarında !
Ertesi sabah kaldığı yerden devam edecek hayat & İstanbul , geçmişini unutmadan...