19 Aralık 2013 Perşembe

ELİF ŞAFAK - USTAM ve BEN



"Ustam ve Ben" Elif ŞAFAK'ın son kitabı. Kitabın kapağı o kadar güzel, o kadar güzel ki. Kitabı almamda rol oynamadı desem yalan söylemiş olurum. Filleri çok severim, evimde bir sürü Fil obje baş köşeye kurulmuştur, İstanbul gövdeli bu file de görür görmez sırılsıklam aşık oldum hemen orada, kitapçıda. 

Gerçi her zaman olduğu gibi Elif ŞAFAK - Ustam ve Ben ile de tartışmaların odak noktasına oturmuş edebiyatla ilgilenen çevrelerde . Ama bu tartışmalardan uzak durarak önce kitabı okumak istiyorum bir solukta. 16. ayda yolu İstanbul'a düşen Fil Çota ile bakıcısı Cihan'ın hikayesi, hikayeye Mimar Sinan da dahil oluyor Usta olarak.
 
Jose SARAMAGO'nun "Filin Yolculuğu" kitabını da sonrasında okuyacağım.

ŞAFAK; Ustam ve Ben ile Hindistan'dan - İstanbul'a bir yolculuğun ve şehrin masalını anlatıyor. SARAMAGO ise Filin Yolculuğu ile Lizbon'dan - Viyana’ya. 

“Gezginler; sonuçla ilgilenmez süreç önemlidir onlar için o süreçte yaşadıkları, gördükleri ve öğrendikleri, tattıkları ve tanıştıkları "

Okuryazar olarak ben de masallarla ilgilenirim, şiirlerle, öykülerle, hikayelerle. Kahramanlarının yerine geçebildiğim her kitap başarılıdır benim için yolculuğunu yaşayabildiğim her öykü amacına ulaşmıştır kitabı bitirdiğimde. Benzer bir sürü hikaye okumuşumdur, benzemez bir sürü kahraman. 

Önce, Ustam ve Ben'i okuyacağım, sonra Filin yolculuğunu. İki farklı filin, iki farklı bakıcıyla, aynı yüzyılda, 2 farklı zaman diliminde, 2 farklı şehirden, 2 farklı şehre uzanan ve kesişmeyen hikayelerinde kendimi bulacağım…    
  

FRANZ KAFKA ve AFORİZMALAR

HENÜZ BİTİRDİKLERİM 


Franz KAFKA'nın AFORİZMALARINI ( Özlü Söz demek Aforizma ) okumak için , oldukça sakin bir köşe hazırlamalısınız kendinize . Yudum yudum okumalısınız , anlayabilecek kadar yavaş , ayrıntıları yakalabilecek kadar hızlı . Hatta o kadar durağan bir zamanın içinde olmalısınız ki okurken - dikkatinizi dağıtmayacak bir çark işlemeli - tamamen siz o olmalısınız , yani  KAFKA ,  anlayabilmek için o zamanda , o mekanda , o adamı . 
Belki de , Kafka'yı okumak için herşeyi susturmak !!! saygıyla da alakalı .
Aforizmalar , sadece bir kez okunup , bitti tamam , kütüphanede yerini alsın denemeyen kitaplardan . Birşeyleri aramaya çıktığınızda - KİTAPTAKİ KUŞUNU ARAMAYA ÇIKAN KAFES gibi - bir kaç cümle okuyun bu kitaptan , bir kaç adım attıracaktır aradığınızı bulma yolunda .

GRAVITY ; SANDRA BULLOCK ve GEORGE CLOONEY

    HENÜZ BİTİRDİKLERİM

Yönetmen : Alfonso CUARON
Oyuncular : Sandra BULLOCK , George CLOONEY
Ed HARRIS , Amy WARREN
Yapım Yılı : 2013

Zaman zaman nefesim kesildi , zaman zaman bu kadar da değil ama dedim , zaman zaman ben yapabilir miydim acaba kıskançlıklarına kapıldım Sandra Bullock'un azmi karşısında . En sonunda da iyi ki seyrettim dedim ,  bu yolculuğu yapamayacağıma göre . 

KOMŞUMUZ SOFİA

Bazı şehirler vardır ayak basar basmaz ait oluverirsiniz, yaşadığınız kenti anında unutturuverir size, yeni sevgiliniz oluverir. İşte Sofya, İstanbul'u unutturuverdi ayak basar basmaz. Hemen keşfetmeye çıktık, bavullarımızı apar topar Otele atarak. Sofya, Avrupanın en eski yerleşim yerlerinden biri, zaten dolaşırken her yerde karşınıza Roma kalıntıları çıkıveriyor, Komünist bloklara inat (Sosyalizmin ve Rusların izlerini silmek pek mümkün olamayacaksa da)
Sofya'da da, her şehirde olduğu gibi görülmesi olmazsa olmaz yerler var. İlgi alanlarınıza göre sıralama değişebilir tabii ama, "Şehri; geçmişinin izlerini sürerek dolaşmayı seven Şehirkoliklerdenseniz" aynı benim gibi, Müzelerden başlamak kaçınılmaz oluveriyor.

* Arkeoloji müzesi


* Earth and Man National Museum - Dünyanın en büyük Mineral Müzesi bu Müze


* Ulusal Tarih Müzesi


* İvan VAZOV Ulusal Tiyatro

  
İvan VAZOV; Bulgar Şair ve Yazar, Bulgaristan'ın Victor HUGO'su deniliyor. İvan Vazov Ulusal Tiyatro 1907 yılında Viyanalı Mimarlar Hermann HELMER ve Ferdinand FELLNER tarafından Neoklasik şekilde inşa edilmiş. Ülkenin en eski ve köklü tiyatrosu .
Adresi : Dyokan Ignatiy caddesi, No: 1000, Sofia


2013 de gösterimde olan Eserlerden bazıları





* Aslanlı Köprü


* Alexandr Nevski Katedrali - Bu Katedralin yapımında çivi kullanılmamış olması yapıyı daha da ilginç kılmakta.


* Vitosha Caddesi: Sofya'nın ana caddesi ve en ünlü  markalar bu caddede boy gösteriyor, bu ünlü ve şık mağazaların ve butiklerin arasına serpiştirilmiş pek çok cafe, restaurant ve bar var. Ticari değer olarak Dünya sıralamasında 22. cadde Vitosha. (Komunizm bu caddeyi de unutuvermiş galiba ) Vitosha Caddesinde dolaşırken, El yapımı ürünler satan bir mağaza dikkatimi çektiği için, bu çekime dayanamayıp girdiğimiz dükkanda, birbirinden güzel Seramik tabaklar, Masa örtüleri ve mutfak araç gereçleri ile sabun, mum, lavanta torbalarının dayanılmaz cazibesine kapılıyorsunuz. Birkaç parça ürün alıp çıkmayı başarırsanız ne ala, ucuza kurtarmış oluyorsunuz.    

* Serdica tarihi kenti : 



Sofya'nın Tarihi malum eski çağlara uzanıyor. M.Ö 8.-7. yy'larda Sofya'da Serdi adında Trak Kabilesi yaşıyormuş. Romalılar, Bölgeyi ele geçirince bu şehre Serdika adını vermişler. Böylece, Serdi'lerin şehri anlamına gelen Serdika önemli bir ticari ve idari merkez olmuş ...  

* Saint Nicolas Rus Kilisesi : Bazen de bir şehirkolik olarak şehre aşık olmazsınız ama, şehirdeki bir bina, bir heykel, bir cafe yada müze  körkütük şarhoş eder, cazibesi kim olduğunuzu, ne olduğunuzu, ne yaptığınızı, nereden gelip - nereye gittiğinizi unutturuverir, kaybolursunuz içinde, hikayesine ait olmak istersiniz, geçmişinde izinizi ararsınız ...
İşte Saint Nicolas Kilisesinde hissettiklerim bunlardı, benim olmasını isterdim, bu duyguyu bir de işe gidip gelirken yolumun üzerinde olan ama, birkaç yıl önce çok eski olduğu için !!! yıkılan "Bademlik Camii" için de hissetmiştim. ( Şimdi yerine çok büyük bir Camii inşa edilen ve aynı duyguyu hissetmediğim!!! ) 
Sofya da mutlaka gezilmesi gereken bir yer bu küçücük Rus Kilisesi.
Bulgarlar, Sovyet baskısı ortadan kalkınca en çok Kiliselerine sahip çıkmışlar, en çok Kiliselere gider olmuşlar.


* Vitosha Dağı : Vitosha Dağına çıkarak Sofya'yı seyretmek ... Şehri tanımaya çalışırken başka bir alternatif, rakım yaklaşık 2300 metre iken Sofya'yı ele geçirmek. ( Tabii 2300 metre Vitoşa dağının zirvesi )
Ağustos sıcağında dahi, yapacağınız yürüyüş için yanınızda kazak bulundurmanızda fayda var, Vitoşa dağı içinizi titretiyor. Ben yürümek yerine, Dağda yürüyüş yapmaya gelenleri seyretmeyi yeğledim ve komşu olduğumuz halde, kültürlerimizin ne kadar farklı olduğunu gözledim içim burkularak, hem de kıskanarak. Büyük çoğunluğu emekli yaş grubu olan Sofyalılar, sabah sporu yapıyorlardı, aynı saatlerde bizim emeklilerimizin evde TV karşısında oturduğunu veya hastanede muayene sırasını beklediğini düşünecek olursak farklılıklar ortaya çarpıcı olarak çıkıyor. Kimi yanlız, kimi eşiyle dostuyla, ya hafif koşu ritminde, ya hızlı adımlarla, yada sohbet ede ede ama yürümeye odaklanarak Vitosha dağında renkli görüntüler oluşturuyorlardı. Hayatın neresinden tutunduğunuz bu yüzden önemli, bu yüzden çocuklarımıza başka bakış açıları kazandırmamız gerekiyor, yaşlanmayı kabul etmemeleri için ...
Oksijene ve yeşile doyup, tekrar şehrin kalabalığına döndüğünüzde, Vitoşa caddesinde bir cafede oturup piyasa yapanları seyredin, pasta ve kahve eşliğinde. 

Sofya, Yüksük ve Çaydanlık Koleksiyonlarıma herhangi bir parçayı dahil edemediğim, ama kızımın Barbie Koleksiyonuna belki de en ilginç parçayı aldığım bir seyahat oldu. Bazı Ülkelerde - yasaklanan - Hamile Barbie, Sofya'dan, İstanbul'a geldi benimle, karnındaki ufacık bebekle ...