25 Mart 2016 Cuma

WATERLAND'E GİTMENİN EN KOLAY YOLU

3 Günlük Amsterdam kayboluşumuzun bir gününü Van Gogh, Renoire, Picasso'nun da zamanlarını geçirdiği Volendam, Edam ve Marken'e ayırdık yani, Waterland'e.
Amsterdam Centraal'dan kalkan Otobüslerle gitmeyi ve bu bölge için satılan ve limitsiz tüm gün kullanılabilecek biletlerden almayı planladık.

Centraal Station'ın ana kapısından girdikten sonra hiçbir yere sapmadan, dümdüz binanın sonuna kadar yürüyüp, karşınıza gelen çıkış kapısından dışarı çıkıp, merdivenlerden yada asansörü kullanarak yukarı çıktığınızda Waterland için olan EBS otobüs duraklarına varmış oluyorsunuz. 

110-312-314-315 veya 316 no.lu otobüslerle gidebileceğiniz Waterland bölgesi biletini, otobüs'e binince, şöföründen de satın alabiliyorsunuz, bilet 10 €uro ve tüm gün o bölgede otobüslerle limitsiz dolaşabiliyorsunuz bu biletle.
 

Yaklaşık yarım saat süren yemyeşil yol boyunca size eşlik eden Hollanda görüntüleri tek kelime ile müthiş.   

Volendam Müzesinin önündeki durak yani, Volendam Central durağında inmek kasabaya girmek için en kolay nokta. 

Kasabanın girişinde Noel için kurulmuş olan küçük bir pazar/panayır yeri vardı ve noel alışverişi yapan insanlar hoş görüntüler oluşturuyordu.  

             Liman tarafına yürürken objektive takılanlar :) 

Volendam, bir sahil kasabası, sakin, değerlerini koruyan, deniz ürünlerinin altından daha değerli olduğu tipik Hollanda'lı. Ama sokaklarında dolaşmaya başlayınca Evleri sanki bir film stüdyosundaymışınız gibi hissettiriyor.
 

Üçgen çatılı, küçücük evlerin o kadar ilginç detayları var ki, ya kapı zilinde, ya pencerelerde sergilenen biblolarda, ya bahçedeki ağaçlarda, çiçeklerde, ya da çatısında :)) 



Hayat bir yolunu buluyor; Mudanya'da, Safranbolu Yörükler Köyü'nde yada Volendam'da. 
Hollanda'nın Tahta Ayakkabıları yani klog'lar heryerde hayatın tam içinde. Ayağında klog ile dolaşan birini nadiren görsem de, Volendam'ın da en renkli kareleri klog'larla yapılan süslemeler.  


Sahil tarafı, Hollanda mutfağının lezzetlerinden ayak üstü atıştırabileceğiniz seyyar satıcılar,  hediyelik eşya dükkanları, cafe-restaurantlar ve barlar, geleneksel Hollanda kıyafetleri içinde fotoğraf çektirebileceğiniz fotoğrafçılar ve peynir fabrikalarının satış yerleri ile dolup taşmış vaziyette ama, yol boyunca Volendamlı'lar da size eşlik ediyor.
  

 

Bu arada en değişik ve ucuz buzdolabı magnetleri yada hediyelik eşyalar Volendam'da :)


 

 

Volendam'dan sonra hedefimiz Marken. Marken'de geleneksel tahta ayakkabıların- klog'ların- üretildiği fabrikayı gezmeyi planlıyoruz. Volendam'dan Marken'e gitmek için yaz aylarında tekneler var ancak, tekneler kış aylarında hizmet vermiyormuş. Otobüsle devam etmek gerekiyor bu yüzden kış döneminde.   

                           Marken için Boat iskelesi 

Ancak Marken'e gitmeden Volendam'da balık yemek istediğimizden oturduğumuz 
Cafe-Restaurant De Vrijheid iyi bir seçim oldu. 

 
De Vrijheid en iyi Volendam restaurantlarından biri ve fiyatı da oldukça makul. 


Fishmix tabağını özellikle öneriyorum zaten çoğu masa ortaya bu tabağı sipariş ediyor ürünlerin bi'lokma tadına bakmak için :))
 
(Vegan yeğenimden özür dileyerek yayınlıyorum bu resmi) Kızarmış Dil Balığı da çok lezzetliydi.

Zaman kaybetmek istemiyorsanız, ayaküstü seyyar satıcılardan birşeyler atıştırmak isterseniz, turşu ve soğanla lezzetlendirilen Ringa balığını denemelisiniz.  
Malum Aralık ayı ve Kuzey'deyiz, hava erken kararmakta. Bu ya Marken'den ya Edam'dan vazgeçmemiz anlamına geliyordu. Edam ağır bastı ve Edam'a giden otobüslere bineceğimiz durağa yürüdük, Marken'den vazgeçtiğimiz için biraz üzgün ayrılıyoruz Volendam’dan.

Aynı biletimizle yaklaşık 10 dakika sonra Edam'a vardık. 

Edam; Peynirci, çok romantik bir kasaba, burayı seçmiş olmaktan pişman olmadık. 



Bu küçücük Kasabada da nehir kenarında kurulmuş bir Noel pazarı vardı. 

 








Kasaba küçücük ama bir sürü peynir dükkanı var dayanılmaz bir durum söz konusu ve Amsterdam'dan aldığımız halde peynirin başkenti Edam'dan da peynir toplamaya başlıyoruz kendimizi kaybedip :)) Biberli olanlardan seçiyoruz en çok. 
Korumak için dış yüzeyi kırmızı balmumu ile kaplı peynirlerin. 


Müzesi ve Tiyatrosu olan Edam, etrafa pozitif bir enerji yayıyor, zamanın yavaş aktığı yerlerden. Sokak görüntüleri de bunu destekliyor, bir bakıyorsunuz sokağın ortasında kocaman tencerede çorba pişiren ve dağıtan neşeli Edam'lılar, etraftaki masalarda çoluk çocuk oturmuş bir şeyler yer ve içerken sohbet edenler, tabii bu görüntülerde Noel zamanı olmasının da payı var hiç kuşkusuz.

 
Elinde müzik aleti koro'ya yetişmeye çalışan Edam'lılar ise ayrı bir renk ve ilk defa ayağında geleneksel tahta ayakkabılar olan birini de görüyorsunuz bu sayede :) 

  
Kasabanın üzerine akşam çökmeye başladığında biz de Amsterdam'a dönmek için otobüs durağına doğru yola koyuluyoruz...


Kalbinin bir parçasını ayrılırken bırakan Şehirkolikler olarak veda edemeyip hoşçakal Edam yine geleceğiz diyoruz

Geceyi Amsterdam'da Hard Rock Cafe'de geçirecek olmamız tesellimiz :))
*** Fotoğraflar  nAifctarafından 20 Aralık 2015 tarihinde Volendam ve Edam'da çekilmiştir.  

İSTANBUL, İLKBAHAR ve LALELER

Yavaş yavaş İlkbahar kendini hissettirmeye başlarken İstanbul'da, ilkbahara en yakışanlar yani laleler soğanlarından çıkmaya başladılar, inadına hayata güzellik katmak için, inadına yaşamak için, yaşamı ve barışı savunmak için :)
   
                     



Bir arada çoklar, 


Tek başına özgür, 
  

Kimi erkenci, İlk olabilmek adına, 


Kimi aşktan yana, 


çoğunluğu savunanlar da var,


sadeliği ve açıklığı savunanlar da... 

Ama, hepsinin ortak bir duruşu var "İlkbahar bizimle hayat bulacak" 

2016 Baharı geliyor dünyanın Kuzey Yarım Küreye yeniden ve herşeye rağmen 
yani inadına !
*** Fotoğraflar nAifc tarafından 2016 Mart ayında Göztepe Parkında çekilmiştir. 

19 Mart 2016 Cumartesi

AMSTERDAM; ÖZGÜR ve POZİTİF

Amsterdam ; Şehirkolikler için olmazsa olmaz şehirlerin başında gelir, büyülü bir şehirdir, iflah olmaz romantikler için kanal boylarında yürüyüş yapmak, gurmeler için peynir dükkanlarını talan etmek, sanatkolikler için sayısız müze ve galeride kaybolmak. Hoşgörü ve saygının hüküm sürdüğü bu şehir dünyanın en pozitif şehridir aynı zamanda. 
Yılın son haftasında, Amsterdam'da hayat aynı bu şekilde akmaktaydı.
Noel zamanı ve 28 Kasım'dan 16 Ocak'a kadar şehirde Işık Festivali olduğundan Amsterdam diğer zamanlara göre hem çok sanatsal, hem çok eğlenceli, hem daha rengarenkti.





 
 Işık Festivalinden görüntüler

Dünyanın en romantik şehirlerinden Amsterdam'a bu defa bir arkadaşımla beraber "kaybolmak ve unutmak için" 3 günlüğüne sırt çantamla gittim.

Amsterdam'a 17.5 km uzaklıkta bulunan Schipol havaalanı çok büyük (dünyanın en büyük havaalanlarından biri anlamında çok büyük), çok uçuşun olduğu, hızlı trenlerle Avrupa'nın diğer şehirlerine bağlantısı olan kısaca örümcek ağı gibi bir havaalanı.
Ama, kaybolmanız mümkün değil, her şey kolay. 


Gümrükten geçince trenle mi yoksa otobüsle mi Amsterdam'a gitmek konusunda ufak bir kararsızlık yaşadıktan sonra trene karar verdik ve Schipol'un ana çıkış kapısının sol tarafındaki gişelerden-tek yön ve kişi başı- 4.10 €uro karşılığında tren bileti aldık, Amsterdam Centraal'da ineceğiz yani Centraal Station'da kısaca son durakta. Yaklaşık 20 dakika sürüyor Schipol - Amsterdam Centraal arası. 

                            Amsterdam Centraal duvar detayı 

Amsterdam Centraal; bütün ihtişamına karşı, inşa edildiğinde, deniz manzarasını kapattığı için Amsterdam halkı tarafından büyük tartışmalara neden olmuş bir yapı.    
Amsterdam hem Noel'e hem yeni bir yıla hazırlanmış, ışıl ışıl, bütün meydanlarda koskocaman çam ağaçları, rengarenk süsleri ile Noel babanın hediyeler getirmesini beklemekte, ayaküstü atıştırmalık şeklinde geleneksel tadlarını sunan minicik ahşap evler ve beyaz şapkalı chefleri, avuç içi kadar sahalarda buz patenciler, bir de ışık festivalinin büyüleyici görüntüleri eşliğinde Amsterdam Centraal'dan otele kadar yaklaşık 25 dakika yürüdük.

Leidseplein'de, Hampshire Hotel Amsterdam American'da  ****  kaldık. Oldukça merkezi konumda ve şık bir otel. Kahvaltısı çok çeşitli ve sundukları ürünler de kaliteli. Hampshire Hotel Amsterdam American bu bölgede 1882'de ilk misafirlerini ağırlamış, şimdiki binası 1902'den beri hizmet vermekte. 

Konum itibariyle Rijksmuseum, Van Gogh Museum ve Stedelijk Museum'a çok yakın, Dam meydanına da 1,5 km. uzaklıkta.  İlgilenenler için 👀 

Hard Rock Cafe'nin ve kocaman bir satranç tahtasının meraklılarını beklediği Max Euweplein de Leidseplein'de bulunuyor. Noel zamanı olduğundan meydanın ışıklandırmasında kullanılan süslerin satranç taşları şeklinde olması çok incelikliydi ayrıca. 




Yılın bu zamanlarında çok kalabalık olacağını düşünmüştüm ama beklediğim kadar dolu değildi Amsterdam. Her bir sokağını dolaştık saatlerce, Amstel nehrinin kenarlarına basa basa, bitap düşene kadar, açlık ve soğuk vurduğu zamanlar kendimizi ya bir Arjantin restaurantında bulduk, yada bir cafede kahvelerimizi yudumlarken.

 

Amstel nehrinin hayat ve isim verdiği Amsterdam, 1125 yılında gelen ilk yerleşimcilerle balıkçı köyü olarak kurulmuş aslında. Onun için hala balıkları, biraları ve elmalı tatlıları enfes.


Amsterdam; 20. yy'da Değirmenleri, Van Gogh'u, Laleleri, Peynirleri, Tahta ayakkabıları ve lacivert porselenden milli giysiler içinde öpüşen bebekleri ile popülerdi turistler için, 21. yy'da ise tercih nedenleri farklılaştı, özgürlükler ana teması oldu, eşcinseller, coffe shoplardaki hafif uyuşturucular, kırmızı fener sokağı, kırmızı fener sokağında legal olmayan uyuşturucular, eşcinsel evlilikleri, ünlü DJ'ler ve Barlar, sınırsız alkol ve yine de Van Gogh, Laleler ile Vegan için olan çeşitleri de dahil peynirler :))

Eşyalarımızı Otele bıraktıktan sonra Amsterdam'da kaybolmaya otele çok yakın bir konumda olan Rembrandt meydanından (Rembrandtplein) başladık. 


Rembrandt Harmenszoon van Rijn; Hollandalı ressam ve baskı ustası. En çok bilinen eseri "De Nachtwacht - Gece Devriyesi" Rijksmuseum'da sergileniyor ama, Rembrandt Meydanında da bu tablonun bronz heykelleri ünlü Ressamın heykelinin önünde Usta'ya saygılarını sunuyor.  
Rembrandtplein'deki cafelerden Schiller ve De Kroon ünlü olanlar.   

 




Amstel nehrinin kenarındaki evler, masalsı görünümleri ile sizi büyüleyerek anlattığı masalın içine çekiyor. 


Sanki koskocaman bir film stüdyosu gibi Amsterdam. 


Zaten etrafta karşılaşacağınız görüntüler de bunu destekliyor. 

Amsterdam'ın klasik olmazsa olmazları, Dam Meydanı ve çevresindeki Kraliyet Sarayı, Madam Tussaud Müzesi, Nieuwe Kerk ( Yeni Kilise),  Kırmızı Fener Sokağı, özellikle RijksMuseum ve Van Gogh Museum ile Anna Frank'ın Evi, Waterlooplein'daki bit pazarı,  illaki Gouda veya Edam Peyniri, Elmalı tart, Pan cake, Bira, bir motor turana katılıp kanal turu yapmak, Çiçek pazarında şehrin renklerini ve kokularını çoğaltmak, Hard Rock Cafe'de soluklanmak - hala vaktiniz kaldıysa eğer Amsterdam Zoo'da şehrin diğer sakinlerine uğramak. 

Ama, hepsini unutup, bizim yaptığımız gibi bir yol izleyebilir; ara sokaklarındaki tasarım mağazalarını ve sanat galerilerini ezberler,



bir külah patat alıp kanal boylarında aylak aylak dolaşır,


akşam yemeklerinden birini mutlaka Amstel nehrinin üzerindeki Hard Rock Cafe'de yer,



   

Monopoly dükkanından cumartesi akşamları ev partilerinizde oynamak üzere bir kutu oyuncak alır, 



birbirinden renkli souvenir'lerden, sayısız seçeneklerden bir tanesine zar zor karar verip koleksiyonunuz için buzdolabı magneti alır,


Gouda Peynirlerinden örneğin biberli olan favorinizden, yanında peynir bıçağı ile turistik olarak hazırlanmış olanlardan alır , diğer peynir çeşitlerini ise - şarap ile dener ve sonrasında geleneksel pancakelerin mutlaka ama mutlaka tadar, hatta dönüşü düşünüp ev halkı için bir kaç dilim paket yaptırır, günlerden birini Volendam - Edam - Marken'e ayırır ve altını üstüne getirirsiniz üç günün. 

Aralık ayında Amsterdam'daysanız olmazsa olmazları boşverip yolunuzu kendiniz bulmalısınız. Amsterdam, başkasının ayak izine basmayarak, kendi ayak izlerinizi bırakmak için en iyi seçenek çünkü.

Nasılsa yolunuz Amsterdam'a düşecektir başka zamanlarda, klasik gezileri o zamana bırakın.

Tabii buraya kadar anlattığım aile tipi turistlerin Amsterdam'ı. 

Oysa ki fazlası var bu özgürlükler şehrinde. Etrafta elele tutuşan erkekler yada kadınlar görmek sıradan şeyler, eşcinsellik farklılık olarak kabul edilmediğinden istediklerince yaşıyorlar seçimlerini. Kendilerine ait barlar, cafeler, restaurantlar, sokaklar var, evleniyorlar. Amsterdam; eşcinseller özgürlükleri, hafif uyuşturucuların serbet olması ve Kırmızı Fener Sokağının (Red Line District) legal olması ile pek çok toplumun onaylamadığı değerler üzerinden turizm yapıyor ve gelenlere bu özgürlükleri sağlıyor.

Kırmızı Fener Sokağında fotoğraf çekilmesi yasak, sokaklarında dilediğinizce dolaşabiliyorsunuz, kimse kimseyi rahatsız etmiyor ve etrafta pek çok turist oluyor ama itiraf etmem gerekirse kendimizi kırmızı fener sokağından dar attık Dam Meydanına, boğulduk açık perdelerin önünde dans eden kızların kendilerini bile umursamamazlığından.   

Hafif uyuşturucular coffe shop'larda satılıyor ve en popüler olanlar sihirli mantarlar (magic mushroom) ve kekler (spacecake).

Gece hayatının doruk yaptığı şehir Amsterdam kısaca :))

Kızıma ilk defa bir şehrin tatlarından (şeker, çukulata, bisküvi) almadan döndüm Amsterdam'dan, Atatürk Havalimanı'ndan alırım diye içindekiler kısmından emin olmak adına :))

AMSTERDAM SOKAKLARINDA


Hollandalılar malum denizci millet, şehirde de bunu hissediyorsunuz; kah bir binanın gemi şeklinde olmasından, kah sokak lambalarından :)) 


Hollanda'nın Geleneksel Tahta Ayakkabıları- orijinal adı Klomp (Takunya) söğüt yada kavak ağacından yapılıyormuş ve en eski takunya kızılağaçtan 1230'larda yapılmış.
Evlerin duvarını dahi süsleyen Klomplar hediyelik eşya olarak da iyi seçeneklerden. 

  

İnekleri tavanda asılı olan "Dam Square Souvenirs" kaliteli ve çok çeşitli ürün olduğundan hediyelik alışverişi için iyi adreslerden.


Dam Meydanının arkasındaki paralel cadde Nieuwezijds Voorburgwal'da Magna Plaza pek çok markanın olduğu bir alış veriş merkezi. 

 
                                    Russian Treasures Amsterdam'ın maskeleri 

Yine Dam Meydanında, Nieuwe Kerk'ün hemen köşesinde, küçücük bir Dükkan var. "Russian Treasures Amsterdam" Rus motiflerinden tasarım eşyalar bulabilirsiniz, eğlenceli ama biraz pahalı bir dükkan. 

 

Kanalların üzerindeki köprülere aşklarını kilitleyenler sevgiye inanmayı kolaylaştırıyor.


Spui Meydanı ve Carol Kneulman'ın Küçük Sevgili Heykeli (Het Lieverdje) 
Spui Meydanı Amsterdam'ın en neşeli, dinamik, entellektüel meydanı. Kitapçılar, Cafeler, Barlar ve Ünversite binaları ile çevrili. Bu meydandaki Cafe Hoppe Amsterdam'ın en eski Cafesi, 1670 yılından beri hizmet veriyormuş.
Zamanımızın bir kısmını Spui'deki kitapçılarda geçirdik ve İstanbul'a biraz daha ağırlaşmış sırt çantaları ile döndük :))   


Dam Meydanındaki Madame Tussaud Müzesi en eğlenceli Müzelerden, daha önceki gelişlerimizde gezdiğimiz için ve zamanımız çok kısıtlı olduğundan ve kapısında da uzunca bir kuyruk bulunduğundan bu defa giremedik ama aklımız da kaldı popüler kültürün balmumu heykellerinde :))   


                                 Sokak afişleri de çok eğlenceli,

Amsterdam Müzesinin çevresindeki binalar da :)) 



Amsterdam Müzesinin yakınlarındaki bu ilginç dükkanda kişiye özel zarflar, mektup kağıtları, mühürler, mürekkep takımları gibi entellektüellik seviyesi yüksek ürünler satılmakta. 


Bunların dışında yürümekten bitap düştüğümüz zamanlarda Otelimize dönmek için 20 €uro'ya "Bisiklet Taksi" kullandık. (önde sürücüsü, arkada iki kişilik koltuk, her tarafı şeffaf naylonla korumaya alınmış, üşümüyorsunuz ve oldukça kestirme yollardan kısa sürede gideceğiniz yere ulaştırıyorlar)  

Bir de şehirde dolaşırken Camda, Bayrak direğinde yada evlerin çatı alınlıklarında bulunan ve eşya taşımak için kullanılan kancalarda Hollanda Bayrağı ve bir sırt çantası görürseniz şaşırmayın, bunun nedeni o evde okulla ilgili iyi bir haber var demekmiş ya sınıf geçme, ya mezun olma gibi ve bu yöntemle komşularına iyi haberi duyurmayı amaçlıyorlarmış :))
 
2 günde Amsterdam'da yapabildiklerimiz bunlar, yapamadığımız pek çok şey var, her zamanki gibi bir sonraki sefere diyoruz.
 
Toplamda 3 gün kaldığımız Amsterdam'da bir günü Waterland'de geçirdiğimiz için Volendam-Edam-Marken kısmını ayrıca anlatacağım. 

Dönüş yolunda, 3 gün çocukları babalarına bırakmış olmanın ezikliği ile olsa gerek kızıma ve arkadaşımın oğluna yeni yıl hediyelerini Amsterdam'dan aldığımızdan, elimizdeki paketlerin sayısı gereği, geldiğimiz yöntemlerle havaalanına gidemeyeceğimiz için alan transferi istedik otelin resepsiyonundan. 
Yaklaşık 45 €uro tuttu otelden Schipol havaalanı.

İstanbul'a sevdiklerimize kavuşmanın heyecanını duyuyorduk bir yandan duymasına ama bir yanda da bu romantik ve pozitif şehirden ayrılmanın üzüntüsü sarmıştı.

Gözlerimiz dolu dolu el sallarken küçücük penceresine yapışıp THY uçağımızın  "hoşçakal Amsterdam, yine geleceğiz, sakın ayak izlerimizi silme” diye vedalaştık bir kez daha geleceğimizden emin olarak... 

*** Fotoğraflar nAifce tarafından 19-21 Aralık 2015'de Amsterdam'da çekilmiştir...