16 Nisan 2012 Pazartesi

BARCELONA'da 5 GÜN

05.04.2012 // 1. Gün

Pronto Tur ile Barcelona yollarındayım. Saat 18.00 'da uçağımız Barcelona'ya indi. Gümrük işlemlerinin ardından kalacağımız "Catalonia Barcelona Plaza Hotel" 'e geldik. Check-in işlemlerinin ardından - ki bu işlemler yaklaşık 1 saat sürdü - erikhirsizi.blogspot.com ile sırt çantalarımızı alarak düştük yollara. İlk hedefimiz Metro sistemini öğrenmek. Kaldığımız otel oldukça merkezi ve 4 * ama en büyük konforu, kapısından çıkar çıkmaz metro durağının olması. Espanya durağında bindiğimiz Metrodan, Catalunya durağında inerek başladık keşfetmeye Gaudi’nin imzası olan şehri.

Metro Durak levhası
Catalonia Barcelona Plaza Hotel,134 no.lu Oda  

Barcelona'ya giden her turistin başladığı nokta olan La Rambla caddesini tavaf etmekle başladık biz de. La Rambla, aynı Beyoğlu İstiklal caddesi. Dolayısıyla cafe, restaurant, hediyelik eşya ve giysi dükkanları ile ressamlar, animatörler ve turistlerle dolu. En eski Cafe'si " Cafe de L'Opera", Saray Muhallebicisi kıvamında bir yer, fotoğrafladık ve kahvemizi daha az tanınmış, ama daha eğlenceli bir yerde içmeye karar verdik. 

La Rambla boyunca uzanan sayısız hediyelik eşya dükkanından o gece sadece bir adet yüksük alarak kendi rekorumu da kırmış oldum. Eskiden, her dükkandan yüksük veya buzdolabı magneti alarak bavulumu taşınamaz hale getiriyordum. 2008 yılında sadeleşmeye ve minimalist olmaya karar verdiğimden beri daha seçici davranıyorum koleksiyonlarım konusunda dahi :))

La Rambla Caddesinin bir ucu Plaça de Catalunya Meydanına çıkmakta, diğer ucu Limana ve Colomb Heykeline. La Rambla Caddesinin üzerinde pek çok ünlü markaya rastlıyorsunuz. En başta Hard Rock Cafe, FC Botiga ( Barcelona Takımının resmi Mağazası ), Zürich Cafe, Casa Beethoven ( Müzik evi // Kitapçı ), Mercat de Sant josep de la Boqueria - nam-ı diğer Sebze/Meyve Pazarı gibi bizim de ilgimizi çeken yerler sayılabilir. Ayrıca, çok hoş binalar var.

Plaça de la Boqueria 
Plaça de la Boqueria bu binalardan biri örneğin. Eski bir şemsiye dükkanı için yapılmış bu Art Novue Bina. Barcelona'da en çok kullanılan simgelerden biri Ejdarha, bu binada da karşımıza çıkıyor. 

Karnımız acıkınca ve Tapas ile Paella yemeyi artık hak ettiğimize kanaat getirince başladık La Rambla üzerinde kriterlerimize uygun Restaurant aramaya.
erikhirsizi.blogspot.com vejeteryan (henüz) olduğu için seçme şansımız otomatikman azalıyor zaten. Üstüne üstlük garsonları, ışığı, koltukları, içerdeki müşteri profilini filan seçmeye kalkınca işin içinden çıkılamaz oluyor.
 
En sonunda "Via70" Restaurantta karar kılıyoruz .


Sebzeli Paella ve sebzeli Pizza ile yanında kırmızı şarap sipariş ederek , 5 gün boyunca nasıl bir rota ile Barcelona'yı gezeceğimizin planını oluşturmaya başlıyoruz   "Barcelona ve Catalunya" kitabımızı ve haritamızı da açarak masaya. 
Paella, bildiğiniz pilav, deniz ürünleri ile yapılanlar daha popüler tabii. Ancak biz sebzeliyi seçtik ve 5 üzerinden 3 (*) veriyorum lezzetine.
Sebzeli pizza, İstanbul'da kesinlikle daha lezzetlisini yemişsinizdir hatta İtalya'dakilerden bile daha lezzetlisini yiyoruz İstanbul'da.

Otele döndüğümüzde ( Metro ile döndük - 5 Durak ) gece 24.00 sularıydı.

06.04.2012 // 2. Gün

Sabah Otobüs ile Şehir turuna katıldık. İlk durağımız Montjuic Tepesi (Yahudi Tepesi olarak da adlandırılıyor) oldu. Bu tepeye çıkarken yol üzerinde Barcelona Olimpiyat Stadının yanından geçtik, 1992 Olimpiyatları bu stadta yapılmıştı. Montjuic Tepesinin en güzel görüntülerinden biri kuşkusuz elele danseden halk dansçıları figürü ...

Bu tepeye isterseniz Teleferikle de çıkabilirsiniz. Bizim buna zamanımız kalmadı başka sefere dedik ve üzülmemeye çalıştık bu duruma. Ancak Barcelona'da yapılması gereken aktivitelerden biri Teleferik, yolunuz düştüğünde mutlaka teleferiği kullanmalısınız.

Montjuic'den baktığınızda bütün Barcelona ayaklarınızın altına seriliyor, ancak, benim gibi "Şehri ara sokaklarında dolaşmayı severler yada mütevazice ayakları deniz seviyesinde olanlar" için değil böyle tepeden bakmak şehre. 

Ancak, tepede salına salına dolaşırken birşey dikkatimi çekti; kendini ifade etmek için "zemini" seçmişti Barcelona. Bir de eğer, Antoni GAUDİ olmasaydı, bu şehir farklı bir kimliğe bürünürdü şüphesiz .




Montjuic Tepesinde zeminde yapılan şekiller

Montjuic Tepesinden sahile indik, sahil boyunca Tur Otobüsü ile dolaştık, 5 tane plajı var Barcelona'nın ve yaz geldiğinde, insanlar iş çıkışı sahilde denize girip rahatlıyor ve öyle dönüyorlarmış evlerine. 
Bu arada 5 Nisan günü hava oldukça serin ve puslu olmasına karşılık denize girenler vardı Barcelona'da.

Barcelona kumsalı ve denize giren İspanyol
 
Turumuzun sonraki durağı la Sagrada Familia Katedrali oldu. Biz, bu noktada Tur'dan ayrıldık ve katedrali özgürce dolaşmayı tercih ettik. Sagrada Familia, Antoni GAUDİ'nin baş yapıtı. Bu görkemli binaya yeterince zaman ayırmak gerekiyor, içini çok merak ettiğimiz için yaklaşık 2,5 saat gibi bir süre kuyrukta sıra bekledik. Dışı kadar içi de görülmeye değer bir yapı burası.

Kuyrukta sıra beklerken etraftaki binaları da fotoğrafladık .
Bu binalardan birinde İtalyan Arlecchino objektifimize
bu defa elinde dondurma ile yansıdı ... (Sagrada Familia'nın
karşısındaki İtalyan Dondurmacının Panosu )

Sagrada Familia Katedrali

Katedral halen yapım aşamasında. Mimar GAUDİ'nin tamamlayamadığı ve ölümüne de neden olan bu eşsiz katedral, Barcelona'ya attığı en büyük imza hiç kuşkusuz.

Sagrada Familia Giriş Kapısı tarafındaki heykeller 

Sagrada Familia giriş kapısı tarafındaki heykeller










Sagrada Familia iç detayları



Dosya:Signature Antoni Gaudí.svg
Antoni Plàcid Guillem Gaudí i Cornet’in imzası

Kişi başı 16,5 € ödeyerek giriyorsunuz
Sagrada Familia'ya

Sagrada Familia'dan sonra rotamızı Güell Parkına çevirdik. Güell parkı, yine GAUDİ'nin şaheserlerinden. Burası da UNESCO'nun koruması altında. Güell Parkına gitmek için metro kullanacak olursanız - bizim gibi - yaklaşık 20 dakika gibi kah yürüyerek, kah yürüyen merdivenleri kullanarak tepede kurulmuş bu şahane parka ulaşabilirsiniz. Tırmanma şeridi oldukça zorlayıcı olduğundan, taksi ile gitmenizi özellikle öneriyorum. 

Güell Parkı, Giriş ücreti ödemeden girdiğiniz nadir yerlerden Barcelona'da ...


Güell parkında en çok beğendiğimiz, pastaya benzettiğimiz 2 adet bina oldu.

Tabii Parktaki en popüler eser Gaudi'nin ejderhası

Parkın içinde Gaudi'nin yaşadığı ve şimdi müze olarak ziyaretçilere açık olan evi de gezmek gerekiyor, Gaudi'yi damarlarınızda dolaştırabilmek için. 

Tam adıyla Antoni Plàcid Guillem Gaudí i Cornet, Art Nouveau akımının öncüsü Katalan Milliyetçisi bir Mimar ( Bütün sanal ansiklopediler bu şekilde tarif ediyor bu Ustayı ). Hiç evlenmemiş, hayatını son eseri Sagrada Familia'ya adamış, hatta bu nedenle hayatını kaybetmiş. Sanırım bu Mimarın varlığı, Barcelona'yı Masal şehre dönüştürmüş.

Parkın her bir karışını dolaştıktan sonra, parktan çıkar çıkmaz, ilk karşılaştığım hediyelik eşya dükkanlarından Gaudi'ye ait bulabildiğim kadar yüksük ve buzdolabı magnetini alarak düştük yine Barcelo'nanın ara sokaklarında kendimizi bulmaya.

Yol üzerinde kemanla müzik yapan sokak müzisyenlerine rastlayıp, onlara uzun bir şans verdik, durup dinleyerek :))

Yaklaşık 30 dakika yürüdükten sonra, bu defa yine GAUDİ Usta'nın bence en muhteşem eseri olan Casa Mila'yı (ya da diğer adıyla la Pedrera) dolaşmak üzere kuyruğa girdik. Yaklaşık 1.5 saat kuyrukta bekledikten ve 15 € giriş ücreti ödedikten sonra çok keyifli bir kayboluş başladı. 

Ancak bir konuya açıklık getirmem gerekiyor. Casa Mila'ya gelirken o kadar yorulmuştum ki, kesinlikle bir cafede oturmam ve biraz dinlenmem gerekiyordu. Bu yüzden erikhirsizi.blogspot.com dan ayrıldım ve Casa Mila'nın olduğu caddenin çapraz karşısında ve kahve kokusu ile beni kendine çeken Starbucks'ta bir fincan early grey çay içip, bir adet Fransız çöreğini acele acele yiyerek, bütün yorgunluğumdan sıyrıldım. Kendimi Starbucks'ta onarırken, erikhirsizi.blogspot.com  bilet kuyruğunda tek başına azimle bekledi, kendi de çok yorgun olmasına karşılık.  Üstelik yorgunluğumu bildiği için la Pedrera'yı tek başına dolaşmayı bile göze almıştı. Ama ben çayı içip kendime gelince soluğu yanında aldım. İyi ki yalnız bırakmamışım ve GAUDİ'nin bence en güzel eserini dolaşma şansını -sayesinde- yakalamışım. Casa Mila, Barcelona'nın en güzel yapısı. Dünyadaki bütün Mimar, iç mimar, inşaat mühendisi, endüstri tasarımcıları, mobilya tasarımcılarının diplomalarını almadan önce bu binayı keşfetmeleri gerekiyor. Bu bina, başka türlü bakış açısını öğretiyor.












Binanın Baca Bölümü kesinlikle büyüleyici. Bir basamağa oturdum ve uzunca bir süre huzur dolu olarak bu görsel şaheseri seyrettim. 
İnsana Kapadokya'yı çağrıştırıyor GAUDİ'nin Bacaları. Neden olmasın belki GAUDİ, Kapadokya'dan esinlenmişti, Casa Mila'nın ve Casa Batllo’nun detaylarını tasarlarken.

Casa Mila'dan çıkışta, çıkamadık. Shop'una uğrayınca takılıp kaldık. Kızıma "ALICE" kitabını aldım uzun uğraşlar sonunda. Aslında almak istediğim o kadar çok kitap ve kağıt bebek vardı ki. Seçim yapmak oldukça zor oldu.




Kitap alış verişimiz de bittikten sonra artık gerçekten yorgunluktan ölmek üzereydik. Casa Mila'ya gelirken yol üzerinde gördüğümüz ve gözümüze kestirdiğimiz Cafe Buenas Migas Focacceria'ya oturduk. Apple Pie, Hindistan cevizli kek ve Ispanaklı Tart yedik, kahvelerimizi içtik, iyice dinlendik ve düştük tekrar yola. İstikametimiz yine la Rambla. Önce Hard Rock Cafe'de resim çektik, alışveriş yaptık, ardından yol üzerinde tesadüfen Paskalya Törenine rastladık, töreni seyrettik ve fotoladık. 
La Rambla'nın Bar ve restaurant'larının olduğu meydan'da Ocana Bar'a oturduk ve 
"Thai Basil Sangria Ocana Cranberry"  içtik. Bu meydan oldukça güzel ve gece renkleri ile bir hayli etkileyici. Genelde mum ışığında Shangria içen ve Jazz dinleyen turistler var etrafta.  

THAİ BASİL SANGRİA OCANA CRANBERRY Tarifi
İçindekiler
Portakallı Brandy
Taze Nane
Taze Limon
Taze Sıkılmış portakal suyu
Beyaz Şarap
Soda
Hepsini karıştır ve taze nane ile süsle
Oldukça Lezzetliydi ...

Bardan ayrıldığımızda saat 00.30 olduğu için metroya gitmeye teşebbüs etmedik, taksiye atladık. Ancak, eğer bir cumartesi akşamı la Rambla'dan taksiye binecekseniz, binmeyin, caddeyi başına kadar yürüyün ve Catalunya Meydanından binin. Hem trafik ışıkları, hem de insan kalabalığı yüzünden taksi bir türlü ulaşamıyor ana caddeye ve çok zaman kaybediyorsunuz. 

07.04.2012 // 3. Gün

Sabahları çok erken uyanıyoruz, günü kaçırmamak için. 
Yine, 08.00 gibi kahvaltı salonundaydık. Kahvaltı salonu fazlaca yumurta koktuğu için (sanırım yumurtalı bulaşıkları yıkamalarında bir sorun vardı) uzun ve keyifli kahvaltılar yapamadık. 

Barcelona'daki 3.günümüzün programında Flamenko gösterisinin biletlerini almak, Mumya Müzesi, Picasso Müzesi, Hard Rock cafe'ye uğramak, Dali Müzesi Figueres'in tren biletlerini almak ve hala zamanımız kalırsa Park de la Cuitadella'ya gitmek, arada da birşeyler içmek ve atıştırmak var :))


Metro ile Catalunya Durağında indik, Hard Rock Cafe'nin önünden geçip  Flamenko gösterisinin yapıldığı ve biletlerini almak için yanıp tutuştuğumuz "Palau de la Musica Catalana"'nın yolunu tuttuk. Sabah erken olduğu için fazla kuyruk yoktu, yaklaşık 30-40 dakika bekledik biletlerimize sahip olmak için. Ertesi gün yani, 08.04.2012, 17.30'daki gösteriye aldık biletlerimizi.


Adresler :
Hard Rock Cafe // Barcelona
Plaça de Catalunya, 21.
08002 Barcelona

Palau de la Música Catalana
c/ Palau de la Música, 4-6
08003 Barcelona

Museu de Cera

Park de la Cuitadella
Passeig de Pujades and Passeig de Picasso
08003 Barcelona

Biletlerimizi aldıktan sonra kuş gibi hafif hissettik ve yol üzerinde Zara mağazasını görünce dayanamadık ve ilkbahar koleksiyonunu görmek için girdik mağazaya. 
Sonrasında durağımız önce La Rambla'daki Mumya Müzesi. Kişi başı 15 € ödeyerek giriyorsunuz Museu de Cera'ya ve yaklaşık 300 önemli şahsiyetle tanışıyorsunuz. Ama canımı sıkan bir şey var, 20. yüzyılın ve dünya tarihinin en büyük şahsiyeti, Mustafa Kemal ATATÜRK'ün mumyası yok bu müzede.  

Müzeden çıkışta, Müzenin Cafesi olan Bosc de les Fades'de  soluklanmak en iyi seçenek.







Kimi tıpatıp kendisi, kimi çok benzemese de hepsi eğlenceli ve renkli.

Müze kadar ünlü cafesi
                    

Cafe'yi fotoğrafladıktan sonra tekrar düştük yollara. Rotamız Picasso Müzesi. Ancak müzeye girmeden önce la Rambla’da Moka Restaurantta vejeteryan pizza ve kırmızı şarap ile karnımızı doyurduk ve sonrasında atladık taksiye doğru Picasso Müzesi. Yaklaşık 45 dakika kuyrukta bekledikten sonra aldık giriş biletlerimizi. Giriş kuyruğunda beklerken Picasso Müzesinin karşısında İnka Müzesi olduğunu gördüm ve içim o müzeyi de gezmek istedi ama Barcelona gibi şehirlerde, 5 güne şehrin bütün zenginliklerini sığdırmak çok zor olduğundan maalesef İnka Müzesini gezmeye zamanımız yetmedi. Picasso Müzesini de yaklaşık 2 saat gibi bir sürede hızlıca dolaştık.

 
Picasso Müzesinden çıkınca -ki saat 19.00 civarıydı- buraya yakın olduğunu bildiğimiz bir "Venedik Maske dükkanını" aradık ancak Paskalya tatili olduğundan ve İspanyollar tipik Akdeniz kanıyla eğlenceyi çalışmaktan daha çok sevdiğinden neredeyse bütün dükkanlar kapalıydı, aradığımız dükkan da kapalı dükkanlardan biriydi. Cafe, bar, restaurantlar dahi kapalıydı, açık bulduklarımızla yetindik. Onun için Akdeniz ülkelerine Paskalya döneminde gidilmemesi gerekiyor sanırım. Özellikle Paskalyada tur fiyatlarının daha ucuz ve cezbedici olası sanırım bu nedenle.
Maske dükkanını bulamayınca biraz hayal kırıklığı ve yorgunluktan bitap düşmüş vaziyette vardık Park de la Cuitadella'ya. Adım atacak halim kalmamıştı, üstelik çok acıkmıştım. Bir de gece inmeye başlamıştı Barcelona'ya. Korktum karanlıkta Parkı dolaşmaya, ayrıca, hayvanat bahçesini gezemeyecektik, çıktık parktan istemeye istemeye. Önce otelimize uğradık, ellerimizdeki eşyalardan kurtulduk, kendimize çeki düzen verdik ve atladık metroya doğruca Catalunya durağı, la Rambla.

Zurich Cafe'de sıcak çukulata içtik, ufak tefek alışverişlere devam ettik, bu akşamı uyuyarak geçirmek istiyoruz, 4. günümüz trenle Figueres'e gitmek için çok erken başlayacak çünkü. Saat 23.00 gibi otelimize döndük ve sanırım 23.30 gibi uyku moduna geçtik.

08.04.2012 // 4. Gün 

Sabah 06.45 'de uyandık, apar topar giyindik, kahvaltı bile etmeden, atladık taksiye, doğru Barcelona - Sants Tren İstasyonuna (çantama 2 adet muz tıkıştırabildim acele ile). Yaklaşık 2 saat sürecek yolculuktan sonra varacağız Dali'nin doğduğu yer olan Figueres'e. Barcelona/Sants - Figueres için adam başı ödediğimiz yol ücreti gidiş - dönüş 21.10 € ( dönüş bileti 24 saat için geçerli ). Tabii bizim zamanımız hiç yok, o yüzden aynı gün döneceğiz Barcelona'ya. Oysa Figueres'i gördükten sonra en azından 1 gün kalmak ve bu hoş kasabayı daha çok tanımak isterdim. Dali'nin yürüdüğü yollarda, ilham kaynağı olan ne varsa herşeyi görmek, dokunmak ve hissetmek, Gala hariç :))
O gün tren yolu hattının bir bölümünde bakım çalışması yapıldığından, o bölümde aktarma yapıp, otobüsle devam ettik yolumuza. Gerçi, aktarma olacağını öğrendiğimizde biraz gerilmiştik ama Katalan'lar bile bu konuda "rahatlarını bir kenara atmışlar" ve iyi organize olmuşlardı. Aktarma olacak tren istasyonunda onlarca görevli, bekleyen otobüslere kadar eşlik edip, trenden inen son yolcuya kadar herkesin rahatca otobüse binmesini sağladılar. Aynı şekilde, 15 dakika süren otobüs yolculuğundan sonra da, rahat rahat bu defa otobüsten trene sorunsuz aktardılar. Günlük hayattaki alışkanlıklarını, çalışma esnekliklerini filan düşününce, bu organize olmuş görüntüleri çok ilginç geldi tabii. Figueres'e 10.30 civarında vardık, tren'den inince, istasyondaki cafede bir fincan çay ve 1 adet Fransız çöreği yedim. (Bu ilginç bir durum tabii, neden Fransız çöreği var , İspanyol çöreği yerine bunu anlamak zor)
Bu kasaba'yı bu kadar çok sevmiş olmamı direkt Dali'ye, en direkt Akdenizli ruhuma bağlıyorum. İtiraf ediyorum Dali'yi "Bütün deliliğine rağmen" Picasso'dan daha çok seviyorum ve bu kasaba'yı durağan ve daha yavaş işleyen bir zamanı kullanan Meksika'ya benzettim.

Dali'nin Tiyatro Müzesini çok kolay bulduk, pazar sabahı için erken sayılacak bir saat olduğundan hemen biletlerimizi kişi başı 12 € ödeyerek aldık ve 11.00 da Dali müzesini dolaşmaya başladık.

Burası eskiden Kasaba'nın "Tiyatro Binası" imiş . 1939'da yanmış. Dali, Müze yapmak istemiş ve çabalamış bunun için. 1974 yılında bu isteğini gerçekleştirmiş. Dali açısından bu tiyatro binasının önemi 14 yaşındayken ilk resim sergisini burada açması. Bina da sürrealist. Kocaman yumurtalarla çevrelenmiş dış duvarı, içinde yağmur yağan Cadillac'ı ve kazanmayı özendiren Oscar heykelciklerini andıran heykelciklerle süslü iç duvarı ile dahi Dali'nin hayran olduğu Mae West'in Yüzü olarak tasarlamış olduğu odası, bir Abraham Lincoln, bir Gala oluveren sihirli resmi, sahibinin şaşırtıcı mezarı ile bu bina da dahi ve deli ... kısaca Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí y Domènech ...

Ne kadar anlatsam, ne kadar fotoğraf eklesem, yetmez. Anlatmak, o büyüye karşılık gelmez.

Gidin ve görün, yaşayın ve hissedin. Üzerine bastığınız yerlere dikkat edin, arada başınızı yukarı kaldırın bakın, bakmayın - görün, çıplak gözle bakarken, vazgeçin bir de objektifinizden bakın, yere oturun inceleyin çevrenizi, çünkü o bir dahi … 
Ve eğer siz dahi değilseniz, yaptıklarınızdan farklı birşeyler arayın bu Tiyatro-Müze de. Çünkü onun dehası ve deliliği farklı şekillendirmiş hayatı, objeleri, yapıları. Gala'nın yerinde olmak mı, Dali olmak mı daha gösterişli bilemedim dolaşırken, eserlerinin çoğu Gala veya Gala'ya yapılmış. Aşkın bu kadarına pes diyorsunuz. Tabii ilginç bir nokta, Paul Eluard'ın aşkı iken Dali'nin de aşkı olabilen GALA. İki büyük adamı kendisine aşık edebilmiş bu kadını merak ediyor insan doğrusu...

Adresler :
Dali Müzesi
Gala-Salvador Dalí Square, 5
E-17600 Figueres

Dali Jewels
Corner between Mª Àngels Vayreda Street and Pujada del Castell Street
E-17600 Figueres

Museu del Jouget
(Figueres Oyuncak Müzesi )
Hotel Paris / Carrer de Sant Pere 1 , 17600 Figueres

*** Dali Müzesinin biletini alırken , Dalinin 1941 - 1970 yıllarında dizayn ettiği Mücevherlerin sergi biletini de alıyorsunuz !!!



Image:Daliface.jpg

Theater Museu Gala Salvador Dali building from outside











Bu ilginç Müze'den erken ayrılmak zorundaydık, çünkü Barcelona trenine yetişeceğiz ki - Flamenko gösterisini kaçırmayalım. 

Ancak Figueres de bir tane de Oyuncak Müzesi var ve haliyle bu müzeyi de gezmek istiyoruz. 

Dali Müzesinde 2 saat kaldık ve biraz Dali ürünlerinden almak için shop'una zaman ayırdık. Tabii Yüksük ve Buzdolabı Maneti topladım her zamanki gibi.

Oyuncak Müzesi, aynı İstanbul'daki gibi özel teşebbüs. Ama, İstanbul'daki o güzel 
Müze çok daha kapsamlı Figueres'tekinden. Bir kez daha SUNAY AKIN'a teşekkür ediyorum İstanbul'a bu armağanı sunduğu için. Kendimi eksik hissettirmediği için.







Müzeden bir türlü çıkamadığımız için trene zar zor yetiştik. 2.5 saat sonra Barcelona'da, bu defa Flamenco seyrediyor olacağız :))

Figueres, Dali Müzesinden Barcelona'ya dönüşümüz biraz heyecanlı oldu, ineceğimiz durağı kaçırdık, kaçırmakla kalmayıp, sohbete daldık ve aklımız başımıza geldiğinde yaklaşık 40 dakika fazladan yol gitmiştik. "Kendini Kaybedip Şehri Dolaşmayı Sever Şehirkoliklerdenseniz" 40 dakikalık kaybolmaktan haz duyarsınız. Ancak, o gün, o saatte bu hazzı duyamadık, tam tersine panikledik. Çünkü elimizde kapı gibi Palau de la Musica Catalana'da, 17.30 Flamenco gösterisinin biletleri !

PALAU MUSICA CATALANA


Saat 16.20 itibariyle nerede indiğimizi bile bilmediğimiz bir yerlerdeyiz. Yetişmeliyiz, yetişmeliyiz, yetişmeliyiz (başka cümle kuramıyoruz) Kan ve ter içinde saat 17.26 itibariyle girdik kapısından içeri.

Flamenco, Güney İspanya'nın Endülüs Bölgesinin Müziği ve dansı olmakla birlikte bu binada bir Flamenco gösterisi izlemek iyi bir deneyim oluyor.

Bina ise gerçekten olağanüstü güzel :))  








Barcelona'daysanız ne yapın ne edin, bir de Flamenco ısmarlayın kendinize  ama "Şehrin Sesinin Yüreğinizde Çizgiler Bırakmasını Seven bir Şehirkolik" iseniz boşverin parayı pulu hesaplamayı, gidin Palau Musica Catalana'da seyredin ve dinleyin Flamencoyu, tam hakkını vererek...  

Müzik ve dans ruhumuzu doyurup, binayı fotoğrafladıktan sonra 4 Cats'de alıyoruz soluğu. 4 Cats ( Katalanca adı : Els Quadre Gats ), 1897 yılından beri faaliyette olan cafe-restaurant, Picasso ve Gaudi müdavimlerinden buranın.




👉 4CATS


4 Cats'den çıkınca yine la Rambla’ya gittik ve yorulduğumuzda Catalunya meydanında bir cafede geceyi bitirdik ve saat henüz 24.00 olmadığı için metro ile otelimize döndük. 

09.04.2012 // 5. Gün

CASA BATLLO 
Barcelona'daki 5. ve son günümüzde Poble Espanyol'den önce, yine bir Gaudi imzası olan Casa Batllo'yu gezdik. Sabah çok erken uyandık, kahvaltıdan sonra - kahvaltı salonu yine oldukça yoğun yumurta kokuyordu bu nedenle alelacele çayımızı yudumladık ve attık kendimizi Barcelona sokaklarına. Yolumuz Casa Batllo nam-ı diğer Kemikler Apartmanına. Gaudi'nin 1906 yılında bitirdiği bu bina, Casa Mila, La Sagrada Familia ve Parc Güell ile birlikte Barcelona'ya kişiliğini kazandırıyor. Zaten, Barcelona Gaudi demek, Gaudi de Barcelona. Biri olmasaydı diğeri de olamazdı. O kadar birbirlerine aitler. Bir de Dali, Picasso ve Miro katılınca aralarına - zaman zaman - Barcelona, sadece Katalanların değil, insanlığın en büyük sürrealist kentine dönüşmüş. Kendini bile heyecanlandıran varoluş öyküsünü binalara yükleyerek…  











PUEBLO ESPANOL

Barcelonayı gezerken, görülmesi gereken yerlerden biri Pueblo Espanol. Burası, Mont Juice Tepesine çıkan yol üzerinde, yapay olarak kurulmuş İspanyol Köyü. Köy dediysek, başka bir köy burası. 1929'da Uluslararası Fuar alanı olarak, İspanya'nın tüm bölgelerindeki mimari tarzları birarada göstermek üzere inşa edilmiş, fuar bitiminde kaldırılması planlanan bu köy yıkılmamış ve Açık Hava Müzesine dönüştürülmüş tam aksine.


Poble Espanyol'e giriş için kişi başı 9.5 Euro ödüyorsunuz ve Kale kapısından giriyorsunuz bu İspanyol Mimarisindeki tüm örnekleri birarada barındıran Alışveriş Köyüne. Neler yok ki !
Elişi Mağazalarından, Butik Çukulatacılara, Venedik Maskçılarından, Espadrilcilere, Camcılardan, Müzik Aletlerine kadar pek çok mağaza ve Restaurant karşılıyor sizi. En keyif aldığım ise Çukulata dükkanı oldu. Hangisini alacağınıza karar veremediğiniz yüzlerce çukulata arasından, uzun bir süre sonra yaptığınız seçimin yanına, kahvenizi de ısmarlıyorsunuz ve bu lezzetleri etrafın sessizliğini dinliyerek büyük bir keyifle yiyorsunuz,  bütün yorgunluğunuz terkediyor bedeninizi. Günün tadını çıkartıyorsunuz  kısaca. Çok sakin, çok kendine özgü Pueblo Espanol. Burayı dolaşmazsanız bir yanı eksik kalır Barcelona'nın. 



Leziz Çukulataların yapıldığı Çukulata Dükkanı


Pueblo Espanol Tiyatro Girişi




Pueblo Español’dan çıktığımızda son hedefimiz olan havaalanına doğru yola koyuluyoruz.  

Artık vedalaşma zamanı , hoşçakal Barcelona, umarım bir gün yine yolumuz düşer sana...

*** Fotoğraflar ;  nAifce ve erikhirsizi.blogspot.com tarafından 2012 Nisan Ayında Barcelona'da çekilmiştir ...