15 Mayıs 2012 Salı

YÜREĞİMDE TAŞIDIĞIM ŞEHİRLER ; TOKYO

TOKYO

Dünyanın en ileri Teknolojisti TOKYO erkektir ; hem gündüz , hem gece .
Gündüz çalışmayı sever , karıncadan yanadır tavrı , ağustos böceğini ezer geçer . Parası vardır ve parasıyla hayatı satın alacağını bilmek sakinleştirir TOKYO'yu . Teknolojiye tutkundur ve son model arabasıyla her kadını elde edenlerdendir , siyah takım elbisesi , siyah gözlükleri , Rolex saati ile tercihini markalardan ve siyahtan yana kullanır gündüzleri . Ağırbaşlı düşünür , mesafeli ve saygılıdır . Sessiz kalmayı sever , son cümleyi kendine saklar TOKYO gün ışığında . Gece inmeye başlayınca Maçolaşır , hoyratlaşır , avaz avaz bağırır , sözünü geçirmek için her yola başvurur ve ağustos böcekleri doluşur etrafa , her biri ayrı renk , her biri ayrı ses . Paranın gücünü gösterir Avrupa'ya , Amerika'ya . New York' a inat sadece Asya'lılar çözebilir TOKYO'nun gece görüntüsünü . Eğer ; "Renklerini Ayırt Etmeden bir şehri seven Şehirkoliklerdenseniz " TOKYO tam size göre . Işıl ışıl , rengarenk geceleri neon ışıklarıyla . Etrafta o kadar çok gökdelen ve o kadar çok reklam ışığı var ki gündüz gezdiğiniz o minimalist ve modern şehirde olduğunuza inanamıyorsunuz. Etraf , tam bir curcunaya dönüşüyor , gece inince şehre . Sanki , Asya'nın daha alt kültürlü bir yerleşiminde , daha aç gözlü bir zaman diliminde , daha paragöz bir hayatı yaşamaktasınız geceleri bu başkentte . Sınırsız alternatifiniz var geceleri birde. Gündüz , değişir seçimleriniz , sabaha karşı 04.00 civarında Balık Pazarı "TSUKUJİ" de günü selamlaya bilirsiniz tezgahların birinde Akdeniz'de yakalanmış bir Yengeç görürüm umuduyla . Memleketinizden tanıdık balık olup olmadığını yoklarsınız , Japoncanız olsa balık komisyoncularıyla pazarlık yapacaksınız ancak , ne yazık ki bilinenin aksine Japonya'da İngilizce konuşan çok kişi yok , neredeyse Türkçe ile daha kolay anlaşıyorsunuz konuşmaya çalıştığınız Japon'ların büyük bir kısmı İstanbul'u , Kapadokya ve Efes'i sizden daha iyi gezmişler , biliyorlar . Yaşadığınız kent için saydıkları özelliklerin çoğunu , siz içinde yaşarken gözden kaçırmışsınız . Balıkçılarla ve tezgahlarındaki sayısız deniz canlıları ile vedalaşıp kahvaltı için Ginza'ya doğru yola devam edebilirsiniz . Ginza'da oturduğunuz cafe gezegenimizin en pahalı reklam panosuna bakıyor olabilir bodoslama . Ama panoda yanıp sönen ışıltılı dünyanın hatırlattıkları ile taban tabana zıttır , kahvaltı tabağınızdaki seçimleriniz . Az az ve chopsticklerinizin izin verdiği ölçüde büyük lokmalarınızla seyredersiniz bir TOKYO sabahını .
İmparatorluk Sarayını ve Edo Kalesini gezersiniz arada , zamanı durdurarak , sakince , yakınlardan gelen tütsü kokuları ASAKUSA'da gözünüze takılan Budistçe kaleme alınmış hediyelik dualardan almanıza neden olur , Asakusa Kannon Tapınağında ( Sensoji ) elinizde tahta kaşık , arınmaya çalıştığınızı farkedersiniz birden bire .
Seyahatlerde herşey değişir , başka bir şekle bürünür . İnancınız ne olursa olsun , hayat görüşünüz , alışkanlıklarınız ve seçimleriniz ne kadar farklı olursa olsun dünya nüfusunun geri kalanından , gittiğiniz ülkelerde bir şehirkolik olarak "Şehrin dokusuna bürünmeyi sevenlerden " oluverirsiniz , gümrükten çıktığınız andan itibaren .
Ve TOKYO'dan "İNCİ" almak yerine , BUDA'ya en çok dua gönderenin kendiniz olması gerektiğine inanarak bütün tapınakları dolaşırsınız , yolüstünde olan , olmayan .
10 Katlı Teknolojik ürünlerin satıldığı bir Mağazadan hiçbirşey almayıp çıkmayı başarmışsanız , siz de benim gibi "Şehri satın almak yerine geçmişinin izlerini aramayı sevenlerdensiniz" ve bu durumda iflah olmaz bir Maceraperestsiniz .
İflah olmaz Maceraperest olarak , Meiji Tapınağında bir evlilik törenine şahit olursunuz , geleneksel kıyafetleri içindeki Gelin ve Damadın yanına yaklaşmaya çalışarak mümkün olduğunca -fotoğraf makinanızı göstermeden- .
Genç çifti evlendirince içiniz rahat doğruca "Tokyo Orient Bazaar'a" . Tahmin edilemeyecek kadar güzel Tasarım mağazalarında baştan çıkartırsınız kendinizi , giy çıkart tak takıştır ister al ister alma ama keyifle uçuk kaçık tasarımları fotoğraflarsınız . Daha da rahatlamak istiyorsanız ya "Kaligrafi" öğrenmeye , ya "İkebana" , önden çay seramonisinde sunulan yeşil çayın tadını çıkartmış olmanız şartıyla .    
Bu kadar rahatlamışken eğlence de olmalı . Sırada Tokyo Disney Resort  . Kah çocuk olup Mickey'le dans edersiniz , kah ebeveyn kimliğiniz ile alışveriş yaparsınız çoluğa çocuğa ama , en çok da kendinize .
http://www.tokyoodisneyresort.co.jp/en/index.html
Bir bakmışınız Korsan gemisindesiniz , bir bakmışınız Goffy'nin arabasında . 
Bu rüyadan sizi ancak fuji dağına gidiyor olmak uyandırır .
Ve uykudan uyanıp Tokyo'dan uzaklaşırken , bu teknolojilerüstü kente "veda etmeyi sevmeden ayrılan bir şehirkolik olarak" ***"belki yine gelirim , sesime ses veren olursa birgün" dizelerini içinizden geçirerek sessizce allahaısmarladık dersiniz . Yolunuz düşecektir elbet ,yüksek  sesle vedalaşmadığınız için bu Erkek şehre .

*** "Belki Yine Gelirim" Ahmet Telli'nin şiiridir ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder