26 Kasım 2014 Çarşamba

FİKRET MUALLA ve AMEDEO MODIGLIANI yada İKİ BOHEM


Son sayfayı okuyup kitabı bitirdiğimde keşke diye düşündüm, "Fikret Mualla" ile hayatın kenarda köşede kalmış zamanlarından birinde bile olsa tanışma fırsatım olsaydı, hele de kendini çok yalnız hissettiğinde ve bir kadeh şarap ile sigara molası vermek istediğinde olsaydı bu karşılaşma, hem de aşırılıklarını yaşadığı kentte, Paris’te. Sonra kızımı aradı  Karacaahmet'e gittiğimiz zaman bulalım ve ziyaret edelim diye, hiç düşünmeden peki dedi.

Hıfzı Topuz'un yeni kitabı "Paris'te bir Türk Ressamı Fikret Mualla'nın yaşamı"'nı bir solukta okuyup bitirdim. Kitabı okurken Fikret Mualla'nın bohem hayat tarzı nedeniyle olsa gerek 
"Amedeo Modigliani"'yi düşündüm ve karşılaştırdım.

Fikret Mualla; Türk, bohem, alkol bağımlısı, ressam ama değeri sonradan anlaşılanlardan, Paris'te sönen yıldızlardan...    
   
Fikret Mualla (1903-1967)

Fikret Mualla 

Fikret Mualla 

Fikret Mualla

Modigliani; yahudi, bohem, verem ve tüberküloz, uyuşturucu bağımlısı, ressam ama değeri sonradan anlaşılanlardan, Paris'te sönen yıldızlardan ve üstüne üstlük genç yaşta göçüp gidenlerden...

 
Amedeo MODIGLIANI (1884-1920)

Amedeo MODIGLIANI

Bohemlikleri, kaderleri bu iki ressamın.
Tabloları, desenleri, heykelleri uzaktan yakından benzemiyor ama sanırım hayata tutunuş biçimleri aynı ve aç geçirdikleri günlerde ruhlarını resimleri ile doyuruyorlar.

Modigliani ile üniversiteye giriş sınavına çalışırken tanıştım, devam ettiğim dershanedeki Türkçe öğretmenim, sınava hazırlanırken Edebiyat Dergilerinden birini takip etmemin çok faydasını göreceğimi söyleyip, "Milliyet Sanat Dergisi"'ni önerince, aralıksız 4 yıl ve sonrasında da zaman zaman devam eden bir alışkanlığa dönüştü Milliyet Sanat Dergisi.

Türkçe sınavında kaç soruyu cevaplamamda yardımı olduğunu hatırlamıyorum derginin ama hayatı başka türlü görmemi sağladığı muhakkak. Modigliani ile tanıştığım dergi artık kütüphanemde değil belki ama belleğimdeki yeri sanırım herşeyin üzerinde yerini almış durumda.  

Birgün Paris'te, Ressamlar tepesinde dolaşırken sokak ressamlarından birine takıldı gözüm. Önünde oturan 50'li yaşlarında oldukça zarif bir hanımı çiziyordu kara kalem, hangi ülkeden geldiğini soruyordu bir yandan da. Zarif sarışın kadın, Lüksemburg'dan geldiğini söylerken, resmi görmek için çabalıyordu. Ressam inatla kadına göstermedi çizdiği portreyi, bana nasıl oluyor der gibi göz kırparak, konuşmaya devam ediyordu, dayanamadım ve tek kelimelik bir cümle kurdum herkese herşeyi açıklayan: “Modigliani"

                               Fikret Mualla'nın çocuk resimlerini sevdim hep
Fikret Mualla 

Modigliani'nin uzun boyunlu naif insanlarını da
  
  Amedeo MODIGLIANI                          
                                           (Jeanne HEBUTERNE-Sevgilisi ve Modeli)

Amedeo MODIGLIANI 
(Leopold ZBOROWSKI)

Amedeo MODIGLIANI 
(Kendi Portresi)

Amedeo MODIGLIANI 
Harlequin

Amedeo MODIGLIANI 

Amedeo MODIGLIANI 

Amedeo MODIGLIANI 

Amedeo MODIGLIANI 

Amedeo MODIGLIANI 
Soutine

Amedeo MODIGLIANI 

Amedeo MODIGLIANI 
The Gypsy 

Bu iki aykırı adam dünyayı kendilerine ait renklerle ve desenlerle boyadılar. Bıraktıkları izler hem naif, hem bir o kadar derin, üzerine basıp yürümek isteyenler için...  

Yönetmen: Mick DAVIS
Oyuncular: Andy GARCIA
Elsa ZYLBERSTEIN
Omid DJILALI

  Modigliani'yi daha iyi anlayabilmek için Mick DAVIS'in filmini de kaçırmamak gerek. 


"Ruhunu görebildiğimde, gözlerini de çizeceğim”

20 Kasım 2014 Perşembe

FİGUERES, DALİ ve GALA

Figueres, İspanya'da küçük ve sessiz, sakin, durağan bir Kasaba, oldukça sıkıcı hatta. 

Taa ki 11 Mayıs 1904 yılına kadar. 11 Mayıs 1904 tarihinde Katalan ve dahi Salvador Dali Figueres'te gözlerini dünyaya açınca Figueres'in de şansı açılıyor hiç kuşkusuz.  

İspanya turlarının vazgeçilmez yerlerinden birine dönüşmüş durumda Figueres, bunun en büyük nedeni elbette Dali-Tiyatro Müzesi. 

Yol arkadaşım erikhirsizi.blogspot.com ile birlikte Barcelona'dan tren ile yaklaşık 2.5 saat süren bir yolculukla vardığımız Figueres'i görür görmez sevdim, öylesine sevdim ki-keşke birkaç gün Figueres'de kalsaydık diye düşündüm Barcelona yerine. 

Trenden indiğimiz anı ölümsüzleştiriyorum Figueres Tren İstasyonund

Dali-Tiyatro Müzesi'ni ararken, yolumuzun üzerinde karşımıza çıkan ve Dali'nin dahiliğini kanıtlayan akıl oyunu "Dali resmi çizmece" Figueres'i eğlenceli hale dönüştürüyor.

Müzeyi bulduğunuzda yerlere kadar eğilebilirsiniz selamlamak için bu dünyanın en iyi sürrealist yapısını. 

Aslında, 1960'lı yıllarda Bina virane haldeki eski Belediye Tiyatrosu. 

Dönemin Belediye Başkanı Ramon Guardiola i Rovira; Figueres'in Dali'ye olan düşkünlüğünü ve sevgisini binayı müze olarak kullanması için tahsis ederek gösteriyor.  Binanın Müzeye dönüştürülmesi çalışmalarında bizzat bulunuyor Dali ve tabii ortaya bu yapı çıkıyor, içindeki eserler kadar mükemmel binanın dışı da. 

Theater Museu Gala Salvador Dali building from outside

Dali, çok sevdiği Yumurta ve Ekmek kullanarak tasarlamış binanın dışını.   
Yumurta, yaşamın başlangıcını, Ekmek, kutsal olanı ve bereketi simgelemekte çünkü.


Büyük aşkı Gala için yaşamış ve üretmiş Salvador DALİ. Müze baştan sona Dali'nin Gala'ya olan aşkı ile dolu, dopdolu. Kiminde mücevher olarak ortaya çıkmış Gala tutkusu, kiminde sürrealist bir heykel, kiminde Abraham Lincoln. (Gala, bir resimde Abraham Lincoln'e bile dönüşmekte Dali'ce) 

Çıplak göz'le baktığınızda Gala, objektif'den bakıldığında Abraham Lincoln

Bu arada bir kadının Dünyanın en önemli şairlerinden ve ressamlarından ikisini aynı anda  kendisine aşık edebilmesi büyük başarı sanırım. 
Aslında Gala, Fransız şair Paul Eluard ile evliyken kendisinden 10 yaş küçük Dali ile ölene kadar sürecek olan tutkulu bir aşk yaşamaya başlıyor ve şair'den boşanıp, üstelik kızı Cecile'i de babası Eluard'la bırakıp, ressam ile devam ediyor hayatına, Eluard öldükten sonra evleniyor Dali ve Gala. 
1982 yılında Gala, 1987'de Katalan Dali veda ediyor  hayata.



Müzenin bahçesinde duran Cadillac ve içinden damlalar sarkan Kayık, hikayelerini öğrendikten sonra ilgimi daha da çekiyor. Gala'ya ait olan kayığın içinden sarkan damlalar aslında prezervatifler ve bereketi simgeliyor.
 
Yağmurlu Cadillac'ın ise üzerinde bir Bereket Tanrıçası var, bozuk para bölümüne para attığınızda arabanın içinde yağmur yağmaya başlıyor. Cadillac'ı bir şöför kullanıyor- ki şöför kurşunlanarak öldürüldüğünü hayal ettiği oğlunu simgeliyor, arka koltukta Gala ile Dali. Henüz genç ve parasız bir ressamken, üstüne üstlük yağmur yağarken, yanından geçip giden bir Cadillac'a iç çekip bakarak bugünleri tasarlamış olduğu anlatılıyor, o günleri unutmamak için Cadillac'ının içinde yağmur yağıyor tam da üzerine.    



Hiç bir detayı kaçırmadan dolaşıyorum, o sırada bir odanın Mae West'e dönüştüğünü görünce ayrılmak istemiyorum bu Müzeden.    




Dali, Gala'ya sevdalı,biz Dali'ye

Barcelona ve Figueres seyahatinde yol arkadaşım olan erikhirsizi.blogspot.com
fotoğraflarını benimle paylaştığı için ayrıca teşekkür ediyorum kendisine. 




Yolunuz Barcelona'ya düşerse, ne yapın edin Figueres'e de gidin ve dünyanın en ilginç sürrealist eserlerini barındıran Katalan Dali'nin müzesini dünya gözü ile gezin, hem de hiç bir detayını kaçırmamaya özen göstererek.
***Fotoğraflar; nAifce ve erikhirsizi.blogspot.com tarafından Figueres Dali Theatre Museum'da çekilmiştir...