Gezginler, şehri dolaşırken bütün duyu organlarını kullanırlar, hem de güçlendirilmiş olarak, gözleri başka görür, dilleri başka tadar, başka türlü dokunurlar şehre, en tiz sesini duyar ve şehrin kokusu ciğerlerine dolar.
Ama, hep bir eksiktir, yetinmezler, göremediklerini, duyamadıklarını, dokunamadıklarını, tadamadıklarını ve ayırtedemedikleri kokuları ararlar.
"Şehirkolik olmak; en son detayını bulmaya çalışmaktır bir kentin"
Aristokrat Lüksemburg'taki "en son detay" şehirle ilk buluşmamızda karşıma çıkan "Şarlatanlar”’dı, üstelik aristokrat değil , tam tersine son derece bohemdi bu en son detay.
Benedicte WEIS'ın Theatre Square'de (Tiyatro Meydanı) hayatı renklendiren
"Les Saltimbanques"(Şarlatanları) ile avucunun içine alıyor Lüksemburg hemen.
Sonrasında gezdiğiniz her sokakta birden bire karşınıza çıkıveren ve şehri büyük bir tiyatro sahnesine dönüştüren bronz heykeller damgasını vuruyor bu küçücük Başkent'e.
"Şarlatanlar"'ın etkisini üzerinizden atamadan karşılaşıyorsunuz "Müzisyenler,çocuklar ve koyunlarla”
Lüksemburg'lu Heykeltraş Wil LOFY tarafından 1982 yılında yapılmış bu bronz Çeşme, "Hammelsmarsch". Şehrin havasını değiştiren şehir mobilyalarından.
Lüksemburg'daki ikinci günümüzde Remich, Moselle nehri ve Schengen Kasabasını ziyaret ederken Bronz Heykeller yine başrolde.
Moselle, iki ülkeyi birbirinden ayıran sınır nehirlerinden, Lüksemburg ile Almanya'yı hem birbirinden ayırıyor, hem de üzerindeki Köprüsü ile birbirine bağlıyor. Remich Köprüsü'nün tam ortasında durduğunuzda bir ayağınız Almanya, bir ayağınız Lüksemburg oluyor. İşte, Remich Kasabası; Moselle nehri ve Bronz Heykelleri ile kucak açıyor ziyaretçilerine her daim.
Moselle nehri ile arkadaşlık ederek yürümeye başladığınızda yine Wil LOFY'nin "Bacchus" (Şarap Tanrısı) Heykelinin olduğu Çeşme karşınıza çıkıyor ilk olarak.
Yürümeye devam ettiğinizde bu defa Moritz NEY'in "Nemesis"'i selamlıyor fotoğrafını çekmek isteyenleri.
Moselle nehrini geride bırakıp Schengen Kasabasına doğru gitmek istediğinizde ise bu defa Çamaşırcı Kadınlar poz veriyor objektifinize.
Manon BERTRAND Ustanın 2005 yılında yaptığı "Laundrywomen" ( Çamaşırcı Kadınlar)'ı.
Her birini tek tek fotoğrafladıktan sonra Schengen'e doğru yola çıkıyoruz.
Remich'le, Schengen'in arası yaklaşık 9 km. Schengen kasabasındaki anıt dizaynı ile cezbediyor hemen.
Her bir yıldız, AB üyesi olan bir Ülke'yi simgeliyor
Portekiz
Belçika
Yunanistan
Schengen I antlaşması; sınır kapılarındaki polis ve gümrük kontrollerinin tamamiyle ortadan kaldırılması amacıyla 1985 yılında Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında imzalanmış. 1990 yılında imzalanan Schengen Anlaşmasını Uygulama Konvensiyonu ile de birinci anlaşma uygulamaya konulmuş. İlk antlaşma Fransa, Almanya ve Lüksemburg'un sınırlarının kesiştiği yer olan Schengen Kasabasında, 2. antlaşma Moselle nehrinde, Prenses Marie-Astrid isimli teknede imzalanmış.
Lüksemburg'daki 3. günümüzde istikamet önce Ettelbruck ve ardından bir Ortaçağ Kasabası olan Vianden.
Ettelbrück'te bir kahve içip yolumuza devam ediyoruz...
Vianden Marie-Josee KERSCHEN'in "Le Badigeonneur, Le Musicien, Le Fou" heykelleri ile hemen içine çekiyor sizi ama siz zaten hazırsınız, tertemiz ve oldukça sert kış havası, tepede bütün heybeti ile yükselen Vianden Şatosu, Our nehri ve daracık sokaklarında kah Victor HUGO'nun peşine takılıp, kah Karikatür Müzesini dolaşıp dururken, Victor HUGO ile başlayan Vianden hayranlığınız yerini, "en güzel kasabalar" sıralamanızda en üst yerlere bırakmakta, kısaca ilk görüşte vuruluyorsunuz bu zarif ve çekici Ortaçağ Kasaba'sına.
4.gün Ülke değiştiriyoruz Remich'ten Moselle nehrinin karşı yakasına geçip, ver elini Almanya, Trier.
Trier'in, önemli bir özelliği var, Almanya'nın en eski şehri ve Komünizmin kurucularından Karl Heinrich MARX'ın doğduğu şehir aynı zamanda.
Trier'de bir diğer ilginç çeşme, Willi HAHN tarafından 1977 yılında yapılan "Heuschreckbrunnen" (Grasshopper Fountain - Çekirge çeşmesi)
Temmuz-Ekim 2013 tarihleri arasında Lüksemburg ve Trier'de "Elephant Parade" vardı. Trier'de kalanlardan birini fotoğraflamak şansına eriştim. Gerçek birer sanat eseri olan bebek fillerin sergisi-geçit törenine- yetişememiş olmaktan büyük bir üzüntü duyarak dolaşmaya devam ettim Trier'i. "Elephant Parade", Asya Fillerinin korunması için halkın bilinçlendirilmesi ve desteğini çekmek için Fil Heykelleri ile Dünyanın en büyük açık hava sanat sergisini oluşturuyor. Dünyamızın geleceği, insanlığın duyarlılığına bağlı. Bu tip organizasyonların parçası olmak gerekiyor ...
***Fotoğraflar ; nAifce tarafından Şubat 2014 tarihinde Lüksemburg, Remich, Schengen, Ettelbruck, Vianden ve Trier'de çekilmiştir ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder