4 Mart 2014 Salı

LÜKSEMBURG'da 6 GÜN

LÜKSEMBURG
07.02.2014 CUMA
Stub icon Lüksemburg, Avrupa'nın en küçük ama, buna karşılık en zengin ülkelerinden biri.
Lüksemburg'a gitmeden önce yaptığım araştırmada "bir şehirkoliğin aradığı" tarz bilgilere ulaşamadım, ben de aradığım bilgileri kendi deneyimim ile kazanırım dedim düştüm yollara.
Lüksemburg; Vadiye kurulduğu için 2 katlı bir şehir, "Şehri Fotoğraflarda Yaşatmayı Seven bir Şehirkolikseniz" bu özelliği ile çok fotojenik, yukarı şehirden aşağı şehri- diğer adıyla Grund'u, ya da tam tersine Grund'daki Alzette nehri boyunca Lüksemburg'un yukarı yerleşimini fotoğraflamak oldukça estetik anılar biriktirmenize olanak sağlıyor. 
Lüksemburg'da gezilecek görülecek yerler olarak gezi rehberlerinde; Adolphe Köprüsü, Kızıl Köprü, şehrin tek katedrali olan Notre Dame, Charlotte Heykeli, MUDAM (Grand-Duc Jean Modern Sanatlar Müzesi), Hamilus Meydanı ve Paris Meydanı ile Kazamatlar ve ilkbaharda Alzette nehri boyunca sıralanan Grund'daki cafe ve restaurantlar öneriliyor. Kesinlikle bu önerilere uyulması gerekiyor, zaten şehir o kadar küçük ve derli toplu ki, şöyle ağız tadıyla kaybolamıyorsunuz bile, yolunuzun üzerinde selamlıyor sizi bir şekilde gidilip görülmesi gereken yerler...
Lüksemburg Büyük Dükalık Sarayı 
Grand-Duchess Charlotte heykeli ... Fransız Sanatçı Jean CARDOT tarafından yapılmış ve Place de Clairefontaine'de bekliyor konuklarını ... 
Alzette nehri ve Grund

Surlar ( Kazamatlar ) 

Neumünster Abbey'deki Johanneskirche ( Aziz John Kilisesi )  

   
Johanneskirche'nin giriş kapısı detayları
Johanneskirche'nin iç detayları
             
                                                            
Bu fotoğraf  www.wikipedia.org alınmıştır
Bu fotoğraf www.wikipedia.org alınmıştır 
 
                     
Neumünster Abbey Lüksemburg; Grund'da, Alzette nehrinin kenarında, tarihin çeşitli dönemlerine hapishane, polis merkezi ve kışla olarak tanıklık etmiş, 1997 yılından bu yana halka açık toplantı yeri ve kültür merkezidir. Naziler, Lüksemburg'u işgal ettiği zaman kendilerine direnenleri buraya hapsetmiş. 
Bu mahkumlardan en tanınmışı Heykeltraş Lucien WERCOLLİER.  

                                                
                                                
Lüksemburg'da Şubat ayındaki kültür etkinlikleri

                                              
       

        

                      Kültür merkezinde Çinli sanatçıların sergisi vardı (18 Ocak - 9 Şubat)  


Grund'u keşfettikten sonra hedefimiz üst kat'ı dolaşmak.
Dışişleri bakanlığının önünde park ettikten sonra-Ülkemle bir fark daha- 
Charlotte heykeli ile fotoğraf çektirerek başladık üst kattaki Lüksemburg günlerine. Lüksemburg zengin, soylu, güçlü, kararlı, biraz bencil, fazlaca yanlız, oldukça durağan, renkleri tek renk olarak tanımlayan, kuralcı, kısaca Avrupa'nın mavi kanı.
Lüksemburg, İstanbul'lu için yaşaması zor bir şehir. Biz hareket olmadan yapamayız, Oysa Lüksemburg , bütün zengin, aristokratlar gibi, gürültüyü ve hareketi sevmiyor. İstanbul'un aşırılıklarından hoşlanmıyor. İstanbul; aklına eseni yapar, kalabalıklar ve sesler olarak tarifler yaradılışını. Halk sınıfıdır. 
Bu duygular ve düşünceler eşliğinde dolaştım ara sokaklarında. Büyük Dükalık Sarayı karşıma çıktığında bir kez daha çok farklı olduğumuzu anladım, Sarayın zilini çalsam, Büyük Dük Henri Albert Gabriel Felix Marie Guillaume açacak kapıyı eğer evdeyse, o kadar yakın ve içiçe. Hele bir kaç sokak ötede Kültür bakanı ile arabasına binerken karşılaşınca -koruma ordusu olmadan-, kararımı verdim değerlerimizi muhafaza ederek öğreneceğimiz çok şey var Lüksemburg'tan ; hem siyasette, hem eğitimde, hem kültürde, hem hizmet sektöründe, hem iletişimde, hem ... 
Kahvemizi  Hôtel Français'da yudumladık, dondurmalı kreple tatlandırarak, etrafı mutlu mesut seyrederken... 


                    
Tekrar yollara döküldüğümüzde akşam çökmeye başlamıştı Lüksemburg'a. Büyük Dükalık Sarayının yakınındaki çukulatacı Nathalie'nin "Çukulata evini" görünce çukulataseverler için günün son karesi olarak fotoğraflayıp, şehre yavaş yavaş gecenin inmesini seyrettim arabadan... 

08.02.2014 CUMARTESİ
Lüksemburg'daki 2. günümüzde yağmurlu bir Lüksemburg sabahına uyandık. Lüksemburg'un havası o kadar tertemiz ki, uyanınca ilk olarak pencereyi açıp bu havayı solumak istiyorsunuz taze taze. Güzel bir kahvaltının ardından yollardayız. İlk durağımız Lüksemburg'tan yaklaşık 25 km. güneydoğuda yer alan Remich Kasabası ve Moselle nehri. Moselle nehri; Lüksemburg ile Almanya arasındaki sınır. Tabii, lafın gelişi sınır, artık sınır tanımadıkları için bir Almanya oluyorsunuz, bir Lüksemburg, Moselle nehrinin üzerindeki Remich Köprüsünde. 


Remich Köprüsü, tam ortasında durduğunuzda bir ayağınız Lüksemburg,
bir ayağınız Almanya . Yani, bu köprü 2 ülke demek aynı anda.
Moselle nehri ve barındırdığı yaşamlar 
Wil LOFY - Bacchus 
Moritz NEY - Nemesis

Pastane vitrini tam sevdiğim gibi ... 


Manon BERTRAND - Laundrywomen
Yağmur oldukça şiddetli yağdığı için alelacele fotoğraflayıp, Schengen Kasabasına doğru yola devam ediyoruz. Schengen ile Remich arası 9-10 km. Bu küçücük Kasabanın bizim açımızdan büyük büyük önemi var. Bir türlü giremediğimiz Avrupa Birliğinin temellerinin atıldığı bu Kasaba'yı bu nedenle biraz da buruk fotoğraflıyoruz. Schengen'i dolaştığımız günün ertesinde İsviçre Halkının oylamasında "AB'ye Hayır" çıktığını öğreniyoruz ve Ey Halkım diye düşünüyorum, birgün Biz de bu sonuçlara ulaşabilir düzeyde olalım. 

 


Lüksemburg'a dönüş yolunda gördüğümüz güzel yapıları , doğayı ve yön levhalarını çekmekten kendimizi alamıyoruz.




Lüksemburg'da alış veriş deyince akla ilk gelen kuşkusuz Villeroy Boch .
Villeroy Boch'un Grund'daki fabrika satış mağazasının Paskalya için hazırladığı vitrin. 
  

Akşam çökmeye başladığında varıyoruz Echternach'a. Akşam yemeğini Echternach'da Av eti lokantasında yedikten sonra, geceyi Johann Strauss II'nin "Die Fledermaus" (Yarasa Operetini) dinleyerek ve seyrederek sonlandırıyoruz. Die Fledermaus'un sopranolarından biri Bir Türk Sanatçısı- Onur ABACI. Operet daha keyifli hale geliyor bu nedenle.
Ruhumuz doygun, bedenlerimiz biraz yorgun, Echternach'tan dönerken arabada sessizce geceyi seyrediyoruz. 






Trifolion ve Sahnesi 
                                      
                                      
                                      

09.02.2014 PAZAR
Bugün rotamız önce Ettelbruck, ardından Vianden. Yine yağmurlu bir gün, ama, yağmur Lüksemburg'un doğasında var. Ülke o kadar yeşil ki, bu güzel Natura yağmurun gücü kuşkusuz.
Otobanda giderken fotoğrafladığım "Orman Hayvanlarının Köprüsü" günün anlamı ve önemi oluyor.



Ettelbruck, 2. Dünya Savaşında ne yazık ki Naziler tarafından işgal ediliyor. ( 1940 )
1944 yılında USA Army, komutanları General PATTON ile Nazileri yeniyor ve kurtarıyor şehri. Ettelbruck, General Patton'ı kucaklıyor, her yerde Patton ve USA Army izleri. Kent Meydanının adının "Patton Meydanı" olması gibi. 







Ettelbruck'de fotoğraf çekip, bir kahve içtikten sonra yolumuza devam ediyoruz Ortaçağ kasabası Vianden'e doğru.


Daha girişte, Ortaçağdan kalma Vianden Şatosu ile çekimine kapılıyorsunuz bu güzel eski zaman Kasabasının. Bir de Victor Hugo'nun bir zaman burada yaşamış olması ile iyice bağlanıyorsunuz. 



 
Restaurant Du Pont'ta sıcak çukulata içip, dinlendikten sonra Kasabayı keşfe çıkıyoruz. Alabildiğine yağmur yağıyor dışarda ama, öğrendik artık, çok sürmeyecek duracak yağmur ve biraz sonra bütün hızıyla tekrar yağmaya başlayacak. Şanslıysanız eğer, biranda gökkuşağını görebilir ve altından geçebilirsiniz. Dinen her yağmurun ardından güneş parlıyor bir anda çünkü. 
Our nehri, Vianden'i, bölüyor ortadan, ama, çok yakışıyor bu eski zaman Kasabasına. İlkbaharda, Our nehrinin kenarındaki cafe ve restaurantlar oldukça rağbet görüyor. 



Marie-Josee KERSCHEN-
"Le Badigeonneur, Le Musicien,Le Fou"
Güneş Saati

Karikatür ve Çizgi Film Müzesi 

  
Vianden'de Karikatür Müzesi olur da yarışması olmaz mı !!! Bu yıl Karikatür yarışmasının 7.si düzenleniyor ve konusu "Sandalye/İskemle". ( 2010'daki yarışmanın konusu "Ev Erkeği" ve 2008'dekinin "Ortaçağ Kalesinde Yaşam" )


Bir konuda uyarmalıyım, Lüksemburg Pazar günü dinlenen bir şehir. Açık herhangi bir dükkan bulmanız çok zor. Vianden'de de durum değişmiyor, Pazar günü olduğu için her yer kapalı. Sadece Finnshop isimli bu hediyelik eşya dükkanı açıktı ve ufak tefek alışveriş yapabildim Yüksük koleksiyonum için... 

Kapalı olduğu için sadece fotoğrafını çekebildiğim
hediyelik eşya satan dükkanların vitrinleri 





Ve Pazar Akşam yemeği için Lüksemburg'daki en iyi Çin Lokantası olan 
"Grand  Asia Restaurant"tayız. Pazar olduğu için onlar da saat 18.00'da açıyorlar kapılarını konuklarına ( Yani, saat 17.55'de kapalılar ) Lüksemburg, oldukça sakin ve sessiz Pazar'ları. 
Benim gibi İstanbul tutkunlarına göre hiç değil bu sessizlik, bu dinlenme hali.  
Lüksemburg gibi sessizce yiyoruz yemeğimizi, tadına vara vara ama, bizim sessizliğimiz İstanbul'a özlem duymaya başlamamızdan...

10.02.2014 PAZARTESİ
Bugün Ülke değiştiriyoruz ve Lüksemburg'tan Almanya'ya geçiyoruz, yani Remich'den Trier'e. Almanya'yı seviyorum, 23 yaşında "Acemi Seyyah" olarak ilk seyahatimi Almanya'ya Düsseldorf ve Hannover'e yaptım, hem de tek başıma.
 O zaman da çok sevdim, şimdi de. Lüksemburg'un aristokrat duruşundan sonra daha da çok sevdim hatta galiba Trier'in doğallığını. 
Trier, Moselle nehrinin kenarında, Almanya'nın en eski şehri ( MÖ 15 yılında kurulmuş ) ve Karl Marx'ın da doğum yeri. Roma'lılardan kalma Porta Nigra ( Roma surlarının giriş kapısı ) turistlerin en rağbet ettiği yapı. Ayrıca, şehrin merkezindeki binalarda çok güzel. Trier'de önce alışverişe zaman ayırdık çünkü, Lüksemburg'tan bir hayli ucuz. Alışverişten kastettiğim daha çok dış giyim ve hediyelik eşya. Aynı zamanda çoğu dükkanda sezon indirimi olduğundan fiyatlar iyice düşmüştü. ( örneğin 5 euro'ya hırka, 7 euro'ya yün kaşkol ve 50 euro civarında mont yada trençkot alabiliyorsunuz ) 


Şehir merkezindeki en hoş evlerden birinde "Kebab Haus" görünce şaşırmadık dersem yalan olur 











Zur Steipe Cafe Restaurant ve Trier Oyuncak Müzesi'nin bulunduğu Bina 






Trier'de "Zur Steipe" Cafe Restaurantta içtiğim Gulaş Çorbası çok lezizdi


Restaurant'ın tavanı ve aydınlatması çok şıktı



Gulaş çorbasının ardından Alman pastası yemeden kalkamadık ( Her zamanki gibi Elmalı Pastadan yana kullandım hakkımı )  

Restaurant'ın 2. katında Trier'in "Spielzeugmuseum" yani "Oyuncak Müzesi" yer alıyor. Ancak, pazartesi olduğu için kapalıydı, gezemedim, çok üzüldüm, tutkunu olduğum ve gittiğim şehirde varsa mutlaka gezdiğim Oyuncakların Müzesini Trier'de de olduğu halde gezememek ruhumu ezdi geçti. Almanyanın en eski kentinin çocukları hayallerini hangi oyuncaklarla geliştirdi bunu göremedim ama, müze ile ilgili araştırmalarım devam ediyor. Uçan Süpürgede ayrıca yayınlayacağım.


St Peter's Katedrali ( DOM ) 











Başpiskopos Johann Philipp von Walderdorff













                            Trier'de bir diğer ilginç çeşme, Willi HAHN tarafından 1977 yılında yapılan                                                  "Heuschreckbrunnen" (Grasshopper Fountain - Çekirge çeşmesi)











Karl MARX'ın doğduğu ev 

Klaus APEL'in 1984 yılında yaptığı "Brunnen des Handwerks" (Craftsmen's Fountain-Esnaf Çeşmesi ) olağanüstü detayları ile büyülüyor görenleri. 

Not : Lüksemburg'daki 5. günümüzü Alışverişe , 6. günümüzü dönüş hazırlıklarına ayırdık !
***Fotoğraflar ;  nAifce tarafından Şubat 2014 tarihinde Lüksemburg, Remich, Schengen, Echternach, Ettelbruck, Vianden ve Trier'de çekilmiştir ... 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder