30 Nisan 2015 Perşembe

TRİLYE yada ZEYTİNBAĞI

Trilye yada Zeytinbağı, eski bir Rum sahil kasabası, dünyaca ünlü zeytin bağları var. Mudanya'dan yaklaşık 12 km. uzaklıkta ve birbirlerini tamamlayan puzzle parçaları gibi bu iki yerleşimden biri olmadan diğeri yarım kalacak sanki.

Her yer zeytin, zeytinyağı, doğal sabunlar, bir de rakı-balık ve Atatürk.

Ayrı bir kültür ve renk Trilye, neşeli ve mutlu, hayattan keyif almasını bilenlere kol kanat geriyor, bu şu demek; hayatın zevkini çıkartmak için vereceğiniz kısa molalarda "Trilye" iyi bir seçenek.

Sokaklarında kaybolabilir, zeytin türevlerinden alışveriş yapabilir, akşamı da deniz ürünleri ile donatılmış bir sofrada demlenerek kapatabilirsiniz ve en önemlisi bütün bunları yaparken ruhunuz doyacak ve beyniniz dinlenecektir.  






Eski Rum Evlerinin bir kısmında halen oturuluyor ancak, bir kısmı ne yazık ki virane halde. 

"Taş Mektep" en ünlü binalardan; 1909 yılında inşa edilmiş, 1924 yılında Kazım Karabekir tarafından öksüz ve yetim çocuklara eğitim vermek üzere Dar-ül Eytam olarak hizmet vermeye başlamış, bir söylenti Kıbrıs Ortodoks'larının Başpiskopos'u ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı Makarios'un bu okulda okuduğuna dair. Makarios'un bizim açımızdan önemi; İkinci Dünya Savaşından sonra Kıbrıs'ın Yunanistan ile birleşmesini isteyen Enosis hareketinin önderlerinden olması…   
 
Taş Mektep
Mudanya'dan sonra Trilye'deki görüntüler de 23 Nisan çoşkusunu yaşatıyor, Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK'lü Türk Bayrakları ile. 



Evlerin dış cephelerinin detayları son derece hoş ve çocuksu Trilye'de, pozitif bir ruh haline bürünüyorsunuz daracık sokaklarında gezerken, kapısının önünde oturan Trilye'liler de mutlaka nereden geldiğinizi soruyor ve cevabınızı beklemeden sizi yönlendiriyorlar ya Taş Mektebe, ya Çamlı Kahveye, ya Fatih Camii'ne (eski kimliği ile Aya Tadori Kilisesi).  








Çamlı Kahve, Trilye'nin tepe noktası, çam ağaçları ile sessizliği dinlemek, kuşbakışı Trilye ile Marmara'yı seyretmek için olmazsa olmazlardan. 




Çamlı Kahve ile yanyana ancak, bir önce konuşlanmış olan Trilye'li Kadınlar Kooperatifinin tabelasını görünce dayanamıyoruz ve kadın dayanışması adına kahvemizi Çamlı Kahve yerine burada içiyoruz manzaranın keyfini çıkarta çıkarta... (buradaki manzaranın daha iyi olduğunu da belirtmeliyim)
   


Trilye'de sokak aralarında eskinin ayak izlerini sürerken karşınıza; Kemerli Kilise (Duvarlarına resim yapılan ilk Kilise olarak bilinmekte), Fatih Camii (Osmanlı'lar tarafından Camii'ye dönüştürülmüş eski adıyla Aya Tadori Kilisesi), Camii'nin yanında yer alan ve Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılmış Osmanlı Hamamı, Dündar Evi (Yuannes Kilisesi) çıkacaktır. Ne yazık ki bu yapıların çoğunun acilen koruma altına alınması gerekiyor...    





Trilye alışveriş açısından da cennet adeta; özellikle Zeytin ve zeytinyağı ile doğal sabunlar ve değişik otlar mutlaka alınacaklardan, bir de eski Rumlardan kalma bir gelenek olan ve halen devam ettirilen "Sevgi Kumbarası" var ki- Trilye çarşısında alışveriş yaparken bizimle ilgilenen dükkan sahibinden hikayesini dinleyince daha da anlamlı bir hale dönüştü. 
  


Rum geleneğinde; Çiftler birbirleri için bir kağıda yazdıkları sevgi ifadelerini "sevgi kumbarasına" atıp biriktiriyorlarmış. Evin büyük oğlu evlenirken anne-babasının kumbarası oğlana veriliyormuş ve 2. kuşak devam ediyormuş sevgilerini kumbarada biriktirmeye. Eğer, diyelim çiftler ayrılmaya karar verirse, son bir şans tanımak üzere kumbara kırılıp, çiftler birbirleri için yazdıkları sevgi sözcüklerini okuyorlarmış. Bu gelenek halen devam ediyor Trilye’de.

"Sevgi Kumbarası"'nın öyküsü bambaşka bir renk ve tad.
      





"Trilye Çarşısı"nda satılan cild arındırıcı tuz sabunundan alınmasını özellikle öneriyorum, cilde çok iyi geliyor. Kullanım şekli ile detaylı bilgileri dükkandaki yetkililer veriyor. Ayrıca, pek çok amaca göre doğal sabunlar var. 


Zeytin ve Zeytinyağı için "İsmail Emil" iyi bir adres.

Pek çok zeytin, zeytinyağı, zeytin sabunu ve hatta zeytin yaprağı çayı bulacağınız bu dükkandaki ürünlerin tamamı kendi üretimleri. Zaman sınırı yüzünden fabrikalarını gezme fırsatını bulamadık ama Osmanlı'dan beri öncelikli olarak tercih edilen Trilye zeytinini istediğiniz gibi ambalajlatarak alabilirsiniz buradan.




Konaklamak için tercih ettiğimiz Trilyalı Otel ise dekoru, mutfağı ve odalardaki konforu ile kesinlikle iyi bir İşletme. Akşam yemeğinde tercih ettiğimiz ürünlerden özellikle deniz börülcesi tam not alarak balık ile birlikte geceyi lider bitirdi. 


 


Trilyalı Otel'deki en hoş detaylardan biri her odanın bir ismi olması. Odaların isimleri Trilye'nin dünyaca ünlü zeytin bağlarından gelmekte. 

Bizim kaldığımız odanın ismi "Lamarya" idi. 


Sabah uyanınca camdan içeri dolan deniz havasına eşlik eden kırlangıç kuşları ise Gün'e iyi ve mutlu başlangıç yapmanızı sağlamakta. 



Trilya'lı Otelin kahvaltısı da sunum, lezzet ve çeşitlilik açısından son derece başarılı, beklentilerinize fazlası ile cevap veriyor. Serpme kahvaltının favorisi sıcak ekmek ve havuçlu mücver.

İlkbaharda henüz yazlıkçı kasabalar kalabalıklaşmadan gezilecek yerlerden Trilye, tadını daha iyi çıkartabilmek adına.

"Bir yolculuk biterken yenisini planlamaya başlar şehirkolikler" henüz yolculuğumuz bitmiyordu ama aklımıza Gölyazı düştü bir kere, el sallayarak ayrıldık Trilye'den, istikamet Gölyazı.  

***Fotoğraflar ;  nAifce tarafından 23-24 Nisan 2015 Tarihinde Cumalıkızık, Mudanya, Trilye ve Eski Karaağaç Köyünde çekilmiştir...

MAEVE BINCHY - KÜÇÜK BİR KIŞ MASALI



Maeve Binchy'nin bütün kitaplarını okudum ama, en keyif alarak okuduğum "Küçük Bir Kış Masalı" oldu. 
İrlanda'da küçük bir sahil Kasabası olan Stoneybridge'de, Kasaba halkı ve yakın çevresine karşı gelerek, hayallerinin peşinden koşan bir kadının, Chicky Starr'ın hayata geçirdiği Otelinin ve konuklarının hikayesi "Küçük Bir Kış Masalı". Konukların kimisi neşelendiriyor okurken, kimisinde  hüzün kaplıyor içinizi. 
Sayfaları hızlı hızlı tüketip son sayfa bittiğinde "Bir Şehrin hikayesini; Şehrin Yazar'ının kitaplarından öğrenmeyisever bir Şehirkolik" olarak İrlanda ve Stoneybridge "Gidilecek yerler listesinde" yerini alıyor...
Maeve Binchy severler kaçırmamalı.    


26 Nisan 2015 Pazar

700 YILLIK OSMANLI KÖYÜ; CUMALIKIZIK

"Bir Şehri; kahverengi yol tabelalarını takip edip, yolun ne kadar uzadığı ile değil, neler görüldüğü ile tarifleyen Şehirkoliklerdenseniz" istikamet Trilye'den önce Cumalıkızık Köyü ve Mudanya olmalıdır.

Fotoğraf tutkunları için Bursa-Cumalıkızık Köyü çok fotojenik, sonsuz seçenek sunuyor Köydeki renkli görüntüler, dokusunu koruyarak bugünlere gelmiş eski bir Osmanlı Köyü aslında. Uludağ'ın eteklerindeki vadilere kurulan Köylere "kızık" adı veriliyor, Osmanlı'nın kurucusu Osman Bey'in köyün bir cuma günü kurulması nedeniyle Köye "Cumalıkızık" adını verdiği söyleniyor ama, bir başka söylentiye göre ise diğer kızık köyü erkeklerinin cuma namazına bu köye gelmesi ile adını aldığı yönünde.

UNESCO'nun Koruması altındaki köyde, Osmanlı mimarisinin en güzel örnekleri olan 270'e yakın ev ve köy merkezinde bir de müze bulunuyor. Köyün girişinden itibaren Köylü Kadınlar tezgahları ile karşılıyor sizi, bir de sıcak ilgi ve kocaman gülümsemeleri var adımınızı atar atmaz sundukları. 






Tarihi Köy Kahvesi 









Kimi tezgahta ev yapımı reçeller, tarhanalar, erişteler, kimi tezgahta el oyması ağaç işleri, kimi tezgahta göz nuru atkılar, şallar, bebek patikleri ve illaki buzdolabı magnetleri.

Bütün tezgahlardaki ürünlere ilgi göstermek gerek, hepsi köy ahalisinin el emeği, göz nuru, kadınlı erkekli.

  






Evlerin büyük kısmında kahvaltı dahil, çeşitli seçeneklerle köy lezzetlerini tadabilir ya da kahve veya çay molası vererek evlerin dokusunu daha yakından görme imkanı bulabilirsiniz. Zaten hamur işi kokuları sizi kendine çekeceğinden "Patlıcanlı Gözleme" ve "Tahinli Çörek" yemenizi özellikle öneriyorum. 

Daracık parke döşeli sokaklarda, 1300'lü yıllardan beri birbirlerine yaslanmış ve birbirlerinden güç almış evler rengarenk; sarı, pembe, mavi, yeşil, kimi cumbalı, kiminin penceresi kafesli, kimi yıllara yenilmiş, kimi yaşlansa da eskimemiş, bazılarının kapısında sapsarı bir traktör, kiminin duvarını çiçeklerle bezenmiş şallar güzelleştirmekte ve çoğunun dövme demirden yapılmış kapı tokmakları ve kulpları ise sanki Osmanlı olduklarının ispatı.






Alt katları dükkan olan Evlerin bir kısmında satılan doğal ürünlerin başında kestane çiçeği geliyor ki- sinüzit için birebir olduğunu anlattı satın aldığımız dükkandaki yaşlı nine.


Evlerin resimlerini çeke çeke dolaşırken "Kadınlar Derneği" görmek içime umut dolduruyor ve bu bilince ermiş bir "Köy Ahalisi" gelecekte daha güzel şeylerin yapılacağının teminatı oluyor.

  

Rengarenk bir köy "Cumalıkızık", rengarenk "köy ahalisi" ile görülmezse yaşamda hep bir eksik kalınacaklardan.

Aslında bir gün ayırmak gerek Osmanlı'nın ayakizlerini ararken kaybolmak için, aklımız kala kala biniyoruz arabaya, çünkü sadece 2 günümüz ve gideceğimiz çok yer var. Osmanlı'ya veda edip, buram buram Cumhuriyet kokan Mudanya'ya doğru yol almaya başlıyoruz...  

***Fotoğraflar ;  nAifce tarafından 23-24 Nisan 2015 Tarihinde Cumalıkızık’da çekilmiştir...