İlk kez gördüğümde kendi kendime söz vermiştim bir gün , bir çocuğum olursa , aklı erdiği zaman ilk götüreceğim yer Kapadokya olacaktır diye ...
İlk götürdüğüm yer olmadı belki ama , gördüğü ve unutamadığı yerlerden biri oldu Kapadokya . Aşığım ben , aynı Prag'a olduğum gibi , Anadolu'da başka bir gezegene inmişiz duygusu uyandıran görsel şahaser Kapadokya'ya .
Baştan aşağı erkek , baştan aşağı kendini yaşayan , kendi dışında kimseyi görmeyen , kendine has inançları olan Kapadokya . Beyni genç ama , bedeni gittikçe yaşlanan , yine de zamana hızlı hızlı ayak uydurmaya çalışan , yerinde duramayan Kapadokya . Hala çok yakışıklı , hala son derece gururlu ve hala azametli , hala özgür ve başına buyruk .
Yolculuğunuzun Göreme Açık Hava Müzesine giriş kısmında - Peri Bacaları ile karşılaşmadan bir önce - kapayın gözünüzü , fondaki müziğiniz "Silk Road" olsun mutlaka , bir süre sakince müziği dinleyin , gözünüzü açtığınızda , bambaşka bir gezegende , bambaşka bir yeryüzü şeklinde , bambaşka bir hayatı yaşamaya başlayacaksınız . Olabildiğince uzatın bu ilk karşılaşma anını Peri Bacaları ile . O zaman anlayacaksınız görür görmez aşk bu demek . Kapadokya iliklerinize işler gezdikçe , dolaştıkça .
Üç güzellerden başlayın Peri Bacalarını yaşamaya , kaybolun içlerinde , saklanın kendinizden , nice sonra çocukluğunuz elma dersem çık diyince çıkın ortaya yeniden .
Bu adam , hem nasıl seveceğini biliyor , hem nasıl koruyacağını kendine sığınanları , bazen Yeraltı Şehirlerinde koruyor , bazen dağında , tepesinde , vadisinde gizlenmiş Kiliselerinde .
Zamana inat , Ihlara Vadisinde geçmişine el sürdürtmüyor , zamanı kendi içine saklıyor bütün sırlarıyla . Onun için bu adam güven uyandırıyor korumacı tavrı ile .
Çocukluğundan kalan oyuncakları Peri Bacaları biraz yıpranmış olsada , gelen her misafirinin önüne koyuyor bu oyuncaklarını , paylaşıyor kıskanmadan . Ama yolcu ederken misafirlerini , götürmelerine asla izin vermiyor , tek tek sayıyor , sonra yerlerine kaldırıyor , üzerlerindeki parmak izlerini silmeden , kimi biraz daha hırpalanmış oluyor tabii , olsun , misafirlerine unutulmaz bir zaman yaşatmanın gururu sarıyor çoktan Kapadokya'yı .
380 basamağı saya saya indiyseniz Ihlara Vadisine , sizinle saklambaç oynamaya başlar bütün ağırbaşlılığını kenara atarak . Her seferinde "ebe" dünyalar güzeli Ihlara oluyor , Siz , eşlik ediyorsunuz sadece bu oyuna . Zaten , O sizi çoktan etkisine alıp , etkisiz eleman haline getiriyor . Bir Kiliseden diğerine , ilk Hristiyanların ne kadar şanslı olduğunu düşünüyorsunuz ve keşke diyorsunuz zaman tünelinde yapacağınız yolculukla o tarihleri izleyebilseniz bugünkü kimliğinizle .
Yorulmaz da Ihlara Vadisinin sonuna kadar yürürseniz , Selime Köyü kucaklar sizi , Kapadokya'nın narin kızı olarak . Bu narin kızın oyuncakları en az yıpranmış Peri Bacalarıdır ve eğer gözü sizi tutarsa Kapadokya'nın , izin verir kızı ile dolaşmanıza ve oyuncaklarını sizinle paylaşmasına . Selime'de zaman durur , siz de zamansız bir yolcu oluverirsiniz . İç dünyanızda sorgulamaya başlarsınız başlangıcı ve bitimi olmayan belki yanlızlığınızı , belki kalabalığınızı ...
Yavaş yavaş kararırken etraf , ışıklar altında başka görünür kapadokya . Elinizde , bağlarından damıtılmış nadide bir kadeh şarap , gecesini seyredersiniz Uçhisar'dan veya Avanos'tan veya Sinasos'dan ya da ürkütmüyorsa Erciyes Dağının doruğundan .
Tercihinize kalmış gecenin nasıl biteceği , hangi şiiri ve müziği yayarken yüreğiniz .
Tercihinize kalmış gecenin nasıl biteceği , hangi şiiri ve müziği yayarken yüreğiniz .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder