1 Nisan 2012 Pazar

OKURLARYAZARLARDA

20'li yaşlarımda - henüz evli değilken - haftasonları en büyük aktivitem 11.15 matinesi ve film çıkışı kitap ve anneme bir buket çiçek alıp eve gelmekti. Çiçekleri vazoya yerleştirip, çayı da demledim mi kitabımı alır ve başka bir hayata başlardım.
Tam bir kitap kurduydum. Tabii, en keyif aldığım yer Moda'daki birkaç sahafdı. Gerçi, çoğu zaman annemin muhalefeti ile karşılaşıyordum. Başkalarının eski kitaplarını okuduğum için ama annem kitabın her türlüsüne tapmamın tek nedeninin kendisi olduğunu göremiyordu.
Oysa ki, 11 yaşıma bastığım gün kocaman bir paket verdi bana içi kitap doluydu yırtarak açtım paketi  annem sonradan çok eleştirdiği şeyi yapmış ve Moda'daki bir sahaftan bir sürü kitap almıştı doğum günü hediyesi olarak. Gerçi bazılarını okurken epeyce zorlandım; Jean Paul Sartre Özgürlük Yolları - Yıkılış 'da ne demek istiyordu! Agatha CHRISTIE ve Nil'de Ölüm'ü bir solukta okudum ama Knut HAMSUN ve Açlık'da biraz sıkıldım. Annem, harçlık verdiği zaman paramı kitap dışında birşeye harcamazdım. Biriktirir ve doğruca kitapçıda alırdım soluğu. O zamanlar her konu ilgimi çekiyordu. Üniversite çağlarında biraz daha rafine oldu okuma alışkanlığım, şiir eklendi hayatıma. Şiiri sadece okumuyordum, yazmaya da başlamıştım yeniden. Şiir yazmaya 9-10 yaşlarımda başlamıştım ama üniversite zamanlarında temelini oturttum.
26-31 arası yaşlarımda ise -evli ama henüz bebek sahibi olmadan - haftasonları en büyük aktivitemiz "kokuşma günleri" adını verdiğimiz, sabahtan akşama kadar hırpani ev giysilerimizle, alo pizza hattından yiyecek ve içeceklerimizi sipariş edip, bazen 3 film birden seyretmek ve sayısız gazete ve dergi ve kitap okumaktı eğer haftasonu seyahatine çıkmamışsak. Haftasonu kaçamakları yapıyorsak yakın çevremizde, yol boyunca kitap kurdu olup, bir de uyumadan birkaç on sayfa okur ve kapatırdık günümüzü.
32'den sonra ise okuma alışkanlığım ters yüz oldu. Tekrar başa sardım. Artık bir kızım vardı ve onun okuma alışkanlığını kazanması için gereken neyse onu yapmaya çalışıyordum. Her gece birkaç masal okuyorduk, masal kitapları bana da iyi geliyordu. Unuttuğum çoğu masala tekrar kavuşmuştum.
Dışarı çıktığımızda kitap veya dergi tutturuyorsa hemen hem de hepsini ve hatta daha fazlasını satınalıyorduk. Ama tutturduğu oyuncak, giysi veya şeker - çukulata ise hemen restimizi çekiyorduk ve almıyorduk tutturduğu şeyi. Hala da aynı davranışla devam ediyoruz, kitapçıda sınır tanımıyoruz alışverişe, başka heryerde özgürlüğü sınırlı Üniversiteli kızımızın.
Paris'te ve Viyana'da onun göreviydi Shakespeare and Company'i bulmak; buldu da.
İstediğimiz oldu, O da hayatı başka türlü gözlemliyor işte. 
Gerçi benden farklı olarak harçlıklarının ancak küçük bir kısmını kitap için ayırıyor, kolayını bulmuş durumda, alo anne veya alo baba hattından sipariş ediyor istediği kitap ve dergilerini. Hayır demediğimiz için de harçlığının diğer kısmını Donut's ve Hot Dog yada Zara ve Ayakkabılara yatırıyor :)
Hayatımda kendi kızım dahil okuma alışkanlığını kazanmasını istediğim bütün çocuklara
"Küçük Prens" Kitabını hediye ettim.
Kaçıncı defa okuduğumu hatırlamıyorum , ama , hala canım çocuksu bir şey yapmak istediğinde "Küçük Prens"'i alıyorum elime ve sanki ilk defa okuyormuşum gibi bir keyifle başlıyorum okumaya. Sanıyorum dünyadaki bütün çocuklar bu kitabı okumalı. Biliyorum bu kitabı okuyan çocuklar içindeki çocuğu yaşatabilir büyüdükleri zaman.
Dikkatimi çekiyor kızım da kütüphanesinde elinin yakınlarına koymuş sanki canı çektikçe hemen uzanıyor gibi.
Antoine de Saint-Exupery, bu kitabı yazdığın için sana minnet duyuyorum. Dünyada Kitabını okumuş tüm çocuklar adına TEŞEKKÜR EDERİM... 

nAifce

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder